Neo-Osmanlıcılık yahut liberal müdahalecilik

Arap Baharı denilen sürece dahil edilmek istenen Suriye’deki muhalefet hareketi yeni bir aÅŸamaya gelmiÅŸ görünüyor. Mısır ve Tunus örneÄŸinden ilham alarak Suriye’de baÅŸlayan gösterilerin bu kadar kanlı olacağını muhalefet kestirememiÅŸti. Oysa Baas rejiminin geçmiÅŸine bakıldığında nasıl tepki vereceÄŸine dair elimizde yeterince acı örnekler var. Hama’da yaÅŸananlar 30 yıl geriye gitse, Hafız Esad’ın yerine BeÅŸar Esad gelse de benzer sertlikte tepki verecek kadar rejimin özellikleri korunuyordu.

Aradaki tek fark devleti elinde bulunduran katı çekirdeÄŸin dışından biri olarak, dünyadaki geliÅŸmelerden az çok haberdar birinin yönetimde olmasıydı. Ailenin asker kökenli olmayan, derin Baas yapısının dışında biri olarak Esad’ın sürece yayılmış bir normalleÅŸme, kapalı yapıyı rahatlatma niyetleri iÅŸ başına geldiÄŸinden beri iÅŸaretlerini verse de derin devletin direnciyle karşılaÅŸtığı gerçeÄŸi gösterilerden çok önce de biliniyordu.

Muhalefetin, harekete geçerken temel bir strateji ve siyaset anlayışından mahrum olduÄŸu, bu dağınıklığın buğün bile devam etmesinden anlaşılıyor. Mısır ve Tunus’ta muhalefetin apolitik yapısına raÄŸmen Suriye’deki rejimin özellikleri nedeniyle muhalefetin iÅŸinin hiç de kolay olamayacağı ilk baÅŸtan belliydi. Bu durum yönetimi elinde tutan Baascı kadrolar kadar Suriye’nin stratejik konumuyla da yakından ilgiliydi. Hem Ä°srail’le olan iliÅŸkilerden dolayı rejimin güvenlik kaygılarını gerekçe göstermesi hem de Batı açısında OrtadoÄŸu denkleminde Suriye’nin özel konumu durumu iyice karmaşık hale getirdi.

Muhalefet dağınık, ortak bir liderlik ve örgütten yoksun dolayısıyla her türlü dış müdahaleye açık özellik sergiliyordu. Rejim ise her türlü özgürlük talebini güvenlik sorunu yaparak içe kapanıp acımasız bir şiddet uygulamaya hazırdı. Gelinen noktada muhalefet hala Ortak bir yapılanma oluşturabilmiş değil. Rejim ise daha da sertleşerek, kan akıtma pahasına gösterileri bastırmayı deniyor.

Son durumda, gösteriler iyice azalırken silahlı mücadelenin ayak sesleri duyulmaya baÅŸladı. Diaspora destekli muhalefet pek çok birleÅŸme giriÅŸimlerinde sonuçsuz kaldı. Ortak bir yapı oluÅŸturulmamasında ideolojik ve örgütsel farklılıklar kadar batının müdahalesi, muhalefeti yönlendirme stratejisi belirleyici oldu. Suriye muhalefetinin Ä°slamcı karakter kazanacağı korkusuyla gerek Amerika gerekse AB sürece müdahale ederek kontrol etme giriÅŸimleri hala devam ediyor.. Kurulan Suriye Ulusal Konseyi’nin ne kadar süre iÅŸleyeceÄŸi, içerdeki muhalefeti ne kadar temsil edeceÄŸi, dış destekle ne kadar ayakta duracağı henüz belli deÄŸil.

Bu noktada önemli geliÅŸme Suriye’deki deÄŸiÅŸim taleplerinin silahlı bir mücadeleye dönüşme eÄŸilimidir. Bölge ve bölge dışı ülkelerin ajanlarının cirit attığı, el altından silahlı grupları organize ettiÄŸi haberlerine bakılacak olursa durum gittikçe tehlikeli bir tırmanış gösteriyor.

GeliÅŸmeler gösteriyor ki, Türkiye’nin tavrı sadece Suriye ve muhalefeti deÄŸil Türkiye’nin geleceÄŸini de ilgilendirecek bir boyuta evrilme riski göründü bile. Silahlı bir mücadelenin Suriye’de kanlı bir savaÅŸa yol açacağını kestirmek zor deÄŸil. Böylesi bir savaşın galibinin olup olmayacağı bir yana, muhtemelen bölünmüş bir Suriye ile karşılaÅŸma ihtimali çok yüksek. Ãœstelik aralarına kan girmiÅŸ derin farklılıkları doÄŸuracağı açık. Mezhep ve etnik esasa dayalı parçalanmış bir Suriye ne Baas rejimine nede muhaliflerin hayrına olacaktır.

Silahlı bir mücadele dışarıdan askeri destek almak yani dış müdahaleye açık olmak demektir. Suriyeli muhalefete hangi güçler ne amaçla askeri destek verdiği/vereceği sorusu herkesin düşünmesi gereken bir temel sorudur.

Liberal müdahalecilik yanlılarının bu aÅŸamada adeta Türkiye’yi Suriye’ye askeri müdahaleye itercesine teÅŸvik, tahrik ettikleri bir ortamda mezhebi hassasiyetlerin öne çıkarılması bile yeterince kaygı verici.

Ancak liberal müdahalecilerin neo-Osmanlı hamaseti yaparak Türkiye’yi askeri operasyonların içine çekmeye teÅŸvik etmeleri son derece ikiyüzlü bir oyundur.

Bir kere Türkiye’nin bölgede emperyal rol oynamasına hem ulus devlet yapısı hem de ideolojik özellikleri teorik düzlemde önemli bir engel teÅŸkil ediyor. Bir ulusdevletin Osmanlı gibi ulus üstü devlete özgü müdahalesi iÅŸin doÄŸasına aykırıdır. Olsa olsa Türkiye’nin Suriye’ye NATO gibi Batı ittifakı adına müdahaleye hazırlanmak istendiÄŸi ortaya çıkar.

İkinci önemli çelişki, Osmanlı fikrine herkesten önce karşı olan liberal müdahaleciliğin teorisyenleri Suriye konusunda birden neo Osmanlıcı kesilmiş olmasıdır.

Bunla bağlantılı üçüncü büyük çelişki de batının İslam dünyasına, Ortadoğuya müdahil olmasından her zaman endişe eden, karşı çıkan Osmanlı ruhundan bahsedenlerin liberal müdahalecilerle benzer argümanları kullanıyor olmalarıdır.

Neo-Osmanlıcılık söylemi ile duyguları tavlanmış kitlenin liberal müdahaleciliğe razı edilmesi durumunu yaşıyoruz.

DiÄŸer tarafta Esad rejimin de bunca kan döküldükten sonra ayakta duracağını varsayması tam bir körlük olsa gerek. Muhtemelen Baas klanı ya Esad’ı kurban vererek anlaÅŸma yoluna gidecek ki bu da muhalefetin açıkta kalması demektir, ya da Suriye’nin bölünmesi pahasına kan dökülmesini göze alacak gibi geliyor

Ýlgili YazýlarDüşünce

Editör emreakif on October 11, 2011

Yorumunuz

Ä°sminiz(gerekli)

Email Adresiniz(gerekli)

KiÅŸisel Blogunuz

Comments

Diðer Yazýlar

Bir Önceki Yazý: