Pakistan’a ‘büyük oyun’

Burhaneddin Rabbani’nin katledilmesi bölgedeki stratejik yönelimleri ortaya koyan bir tür iÅŸaret fiÅŸeÄŸi iÅŸlevi gördü. Elbette Rabbani’nin ölümüyle baÅŸlamadı her ÅŸey. Ancak bu ölüm ve ardındaki nedenler, güç faktörlerini ve hesaplaÅŸmaları artık iyice su yüzüne çıkardı.

Burhaneddin Rabbani’nin Afganistan politikasında reel olarak fazla gücü olmadığı söylenebilir. Fakat temsil ettiÄŸi siyasetin toplumsal ve manevi karşılığı reel gücünden çok daha fazlasına karşılık geliyordu. Bu suikastı tetikleyen, söz konusu ölümle deÄŸiÅŸen bölgesel dengelerin konumlanışıydı.

Afganistan ve tabii ki Amerika bu suikastın arkasında Pakistan’ın olduÄŸu kanaatinde. Hatta Afgan yönetiminin olayın Quetta’da kimler tarafından planlandığına ve Pakistan istihbaratının rolü olduÄŸuna dair açıklaması bölgede kartların yeniden karıldığının iÅŸareti oldu.

Pakistan adeta doÄŸal bir parçası olduÄŸunu varsaydığı, PeÅŸtun sorunundan dolayı kendi bütünlüğünü doÄŸrudan ilgilendiren Afganistan’daki geliÅŸmelerde her zaman taraf olmuÅŸtur. Bu bakımdan Ä°ngiliz mirası Durand hattı her zaman tartışmalı olmuÅŸtur.

Afganistan’ın iÅŸgali sonrası ABD ile iÅŸbirliÄŸi yapsa da Pakistan, asıl tehdidin kendisine yönelik olduÄŸunu kavramakta gecikmeyecekti. Özellikle Taliban barış görüşmeleri sürecinde devre dışı kalmasına paralel olarak askeri anlamda saldırıya dönüşen Amerikan baskısının artması Pakistan’ı son derece sıkışık duruma itti. Bundan dolayı Afganistan denklemini Pakistan’ın müdahalesi olarak okuyanları haklı çıkaracak oldukça fazla argüman bulunabilir.

Karzai, her ne kadar başından beri Amerika’nın güdümünde olsa da sonuçta Pakistan’la baÅŸ baÅŸa kalacağını, onunla iyi geçinmek durumunda olduÄŸunun farkında olarak iliÅŸkileri sürdürüyordu.

Öte yandan Pakistan’ın ezeli rakibi olan ve hatta varlığını tehdit eden Hindistan karşısında elindeki en büyük koz nükleer silaha sahip olmasıydı. Nükleer silah faktörü aslında sadece Hindistan’a karşı deÄŸil “müttefik”i olan Amerika karşısında da en önemli avantajı durumunda.

SoÄŸuk savaÅŸ dönemi boyunca Hindistan Sovyetlere yakın dururken Pakistan Amerika’nın bölgedeki en önemli müttefiki idi. Sovyet iÅŸgalindeki Afgan yönetimi de Hindistan’la iyi iliÅŸkilere sahipti.

Amerika’nın özellikle 90’ların sonuna doÄŸru iliÅŸkisinin gün yüzüne çıktığı ve daha sonra bölgedeki stratejik ortağı konumuna gelen Hindistan’dan en fazla tedirgin olan Pakistan’dı. Amerika Hindistan’ı hem nükleer güç olarak tanıyor hem de müttefik ilan ediyordu.

Tüm bu stratejik değişime rağmen Pakistan-Afganistan ilişkisinin temel argümanları zahiren değişmemiş görüntüsü veriyordu.

Afganistan’ın denize açılan yegâne komÅŸusuydu; coÄŸrafi, etnik ve kültürel olarak birbirinin uzantılarıydı. Ne var ki içten içe Afganistan siyasetinde Pakistan adeta Amerika ile rakip konuma gelmiÅŸ, bu nedenle de savaÅŸ Pakistan’ın baÅŸ aÄŸrısı haline dönüşmüştü.

Bu tıkanmışlık ortamında Afganistan stratejik bir hamle yaparak Hindistan’la yeni anlaÅŸmalar imzaladı.

Karzai yönetimi, Burhaneddin Rabbani suikastından Pakistan’ı doÄŸrudan suçlamasının hemen ertesinde Hindistan’a giderek stratejik ortaklık anlaÅŸması imzaladı. Her ne kadar bu anlaÅŸmanın hiçbir ülkeye karşı olmadığını açıklamak ihtiyacı hissetse de mesaj çok açıktı: Afgan askerlerinin eÄŸitimini de içeren bir dizi askeri ve stratejik anlaÅŸmanın imzalanması, Pakistan’ın hem KeÅŸmir hem Afgan sorununda olmak üzere Hindistan tarafından apaçık biçimde kuÅŸatılması anlamına gelir. Ãœstelik Hindistan’ın Amerika’ya zeytin dalı uzatmak anlamına gelen açıklaması Pakistan açısından son derece kritik. Hindistan’ın ABD birliklerinin Afganistan’dan çekilmesinin ülkede iç savaÅŸa yol açmasından ve “aşırı dinci” eylemlerden endiÅŸe ettiÄŸinin altını çizmesi bölgede durumun ne yöne evrildiÄŸini göstermektedir.

Pakistan bir yanda iç sorunlarla boÄŸuÅŸurken diÄŸer tarafta Hindistan’la nükleer dengeye dayalı olan rekabeti yürütmeye ve hinterlandındaki stratejik çıkarlarını koruyarak güvenliÄŸini saÄŸlamaya çalışıyor. Afganistan’da kendini güvende hissetmeyen bir Pakistan’ın stratejik kozlarını büyük oranda yitirmesi, etnik ve coÄŸrafi anlamda içerde dağılma tehlikesi hissetmesi demektir. Bir yanda Amerikan baskısını göğüslemeye çalışırken diÄŸer tarafta Hind baskısının Afganistan cephesine de sarkması Pakistan için zor bir döneme iÅŸaret ediyor.

Tüm bu geliÅŸmelerin faturası, Pakistan’ın nükleer silahlarını teslim etmeye zorlanmasıdır. Amerika açıkça Pakistan’ı nükleer silah ya da ülke bütünlüğü tercihi ile karşı karşıya bırakmak istiyor.

Ýlgili YazýlarDünya

Editör emreakif on October 6, 2011

Yorumunuz

Ä°sminiz(gerekli)

Email Adresiniz(gerekli)

KiÅŸisel Blogunuz

Comments

Diðer Yazýlar

Bir Önceki Yazý: