Haberiyat’a baÅŸlarken…

Üzerinde bulunduğumuz coğrafya tarihinin en kırılgan dönemlerinden birini yaşıyor. Bu kırılganlık askeri, siyasi bağlamla sınırlı olmayan bir altüst oluşa işaret ediyor. Kadim zamanlardan beri karşılaştığı derin krizlere göğüs germeyi, çıkış bulmayı kendine özgü derin tecrübesiyle çözebilmiş bir coğrafyadan söz ediyoruz.

Ne var ki bugün karşı karşıya olduğumuz kriz çok daha derinde; kendine olan güven bunalımından, kendi değerlerinden, hakikat ölçüsünden kuşkuya düştüğü bir bunalım yaşıyor. Bu nedenle kadim zamanlardan beri tevarüs ettiği birikimiyle daha az sancılı atlatabileceği kırılma varoluşsal bir bunalıma dönüşmektedir.

Bunun temelinde sahip olduğu değerler sisteminin, hakikat düşüncesinin elinden alınmakta oluşu yatıyor. Kendi hakikat ve gerçeklik algısından kuşkuya düşen toplumların var olma, sorun çözme, gelecek ufku oluşturma yeteneği kalmayacaktır.

Türkiye de bu coğrafyanın yaşadığı tüm sarsıntıları, varoluş bunalımını en sarsıcı biçimde yaşayan ülkelerden biridir. Üstelik devraldığı tarihi mirasın ona yüklediği ağır bir yük de taşımaktadır. Bu ülkenin çocukları, stratejik ve siyasi olduğu kadar değerler sistemine yansıyan derin sarsıntıları tüm boyutlarıyla yaşamaktadır.

Bu sarsıntının üst siyasetten gündelik hayata kadar her alanda etkileri, uzantıları görülmektedir.

Hakikat algısı, gündelik hayatın örgüsü içindeki gerçeklik algısından bağımsız değildir. Ahlak bütüncül bir değer olarak gerçekliğin sunumunda da kendini göstermektedir. Modern hayatın iç içe geçen ilişkileri ile güç ve iktidar sarmalında feda edilen ilk şey hakikatin kendisi olmaktadır.

Kültürel iktidar alanlarının zihniyet oluşturmadaki etkisi diğer iktidar ve güç paylaşımından bağımsız olmadığı gibi ahlak, hakikat tutkusu gibi erdemlerden de bağımsız değerlendirilemez.

Medya dünyası da tüm bu iç içe geçen tarihsel ve güncel, değerler dünyasından insan ve toplum hayatını şekillendiren çok katmanlı ilişkiler ağından bağımsız değil.

Toplumların değer sarsıntısı geçirdiği dönemlerde ilk kurban edilen hakikat ölçüsüdür. Hakikat her şeyi kuşatan anlam çerçevesi ise gündelik hayat onun pratiğe yansıyan uzantılarıdır.

Neyin gerçek, neyin gerekli, neyin sahte hakikat duygusunun bir uzantısı olduğunun birbirine karıştırıldığı somut düzlem medya dünyasıdır. Olgunun hakikatin yerine geçtiği, aracın mesajın kendisi olduğu bir ortamda yalın gerçeğin ortaya çıkması için önce kurgunun bozulması gerekiyor.

Kurguyu bozmadan üstü örtülen, küllenen hakikat özlemi, arayışı canlanamaz. Tam bu kavşakta iletişim efsanesinin kutsandığı böylesi bir ortamda ayıklayıcı olmak, gerçekliğinden hiç kuşku duyulmayan hikayeleri altüst etmenin, kimi anlatıları da yokluğa mahkûm etmenin gereği daha çok hissediliyor.

Yeni bir başlangıç yapmak her zaman zordur. Yeni bir sayfa açmak, yeni bir mecra oluşturmak heyecan verici olduğu kadar risklerle doludur. Siyasal tutumların hakikat duygumuzu ve algımızı perdelediği ortamlardayız

Gerçekleştirmek istediğimiz haber endüstrisinin ideolojik ağlarına düşmeden, ahlaki yoksunlaşmaya maruz kalmadan; enformasyon tekeline rağmen mütevazı bir çıkış hamlesidir.

Hiçbir haber sadece haberden ibaret değildir. Arka planında bir dünya görüşünün, iç içe geçen güç alanlarıyla hesaplaşmaların hasılası bir metindir.

Bilmek kadar bilmek istememek insanın hakkıdır oysa. Modern toplumların haber alma özgürlüğü örgütlenmiş ideolojik bir kurguya dönüşmüştür. Bu kurgudan geçen her ileti tek başına doğru olup olmamaktan çok, daha büyük resmin bir parçası olarak önümüze getirilmektedir. Bu resmi deşifre edecek her çıkış ve çabayı anlamlı buluyoruz.

Bunu aşmanın yolu iletişim ağları içinde insan zihnini teslim alan, çaresiz bırakan, hissizleştiren enformatik bombardıman yerine, arka planı göstermenin, bir tür hatırla/t/manın gereğine inanıyoruz.

Farkımız, biraz da herkese önemli olduğu telkin edilen her bilginin haber olmadığını göstermek; yani yayınladıklarımız kadar yayınlamadıklarımızın da önemli olduğunu göstermek.

Bu ülkede olup bitenlere dair, en önemlisi bu ülkenin bugünü ve yarınına dair söyleyeceklerimiz var. Üstelik söyleyeceklerimiz sadece bu ülkeyle sınırlı da değil.

Küresel müdahalelerin bu coğrafyanın tüm birikimleri ile beraber değerlerini de yağmaladığı, ekonomik alanda olduğu gibi zihnen fakirleştirildiği bir ortamda yılgınlık vermeyecek bir uyarı, kendi hakikatinden kopuk hayalciliğe düşmeden umut olmanın aynı zamanda ahlaki bir sorumluluk olduğunun bilincindeyiz.

En olumsuz şartlarda bile sahip olduğu değerler, içindeki hikmet ve derin bilgeliğine yaslanarak adaleti hep gözeterek erdemli bir topluma ulaşacak hakikat işçileri her daim var olmuştur.

Popülizmin, reel politik kaygıların tuzağına düşmeden gerçekleşebilir bu misyon.

Yeni bir haber mecrasının bu misyon ve ilkelerden bağımsız olmadığının bilincindeyiz. Etnik ve sekter ayrışmaların kışkırtıcı öfkesine kapılmadan kuşatıcı bir dilin, mağdurun rengine bakmadan haksıza zulmünü söyleyebilmenin de bu misyonun parçası olduğunu inanıyoruz.

Coğrafyamızın ihtiyacı olan bilinç kuşanmasında saklanan, saptırılan gerçeklerin hayati önemi olduğunun farkındayız. Coğrafyamızla birlikte insanlığın maruz kaldığı örgütlenmiş, kurgusal yanılgıların üretildiği enformasyon endüstrisinin tekelini kırma yönünde kurulacak cümleler her zamankinden daha anlamlı olacaktır.

Akif Emre, bu yazıyı son projesi Haberiyat sitesinin kurulduğu gün yazmış ve www.haberiyat.com adresinde yayınlamıştır.

Ýlgili YazýlarDüşünce

Editör emreakif on May 10, 2017

Etiket:

Yorumunuz

Ä°sminiz(gerekli)

Email Adresiniz(gerekli)

KiÅŸisel Blogunuz

Comments

Diðer Yazýlar

Bir Önceki Yazý: