Global McCartizm

Amerika’ya karşı giriÅŸilen intihar eylemlerinin ardından ortaya konan tepkiler aslında Amerikan toplumunun bilinçaltının bir dışa vurumundan ibaret. ABD BaÅŸkanı Bush’tan cami kurÅŸunlayan Amerikalıya kadar geniÅŸ kesimlerce paylaşılan öfke, daha da önemlisi öfkeye dönüşen bir ortak bilinçaltının dışavurumu ile karşı karşıyayız. Bu bilinçaltı öfkeli, yaralı, acılı kitlelerin tepkilerinden ibaret kalmayıp 21. yüzyılı ÅŸekillendirecek siyaset psikolojisine dönüştü. ABD’nin özellikle dış politikasında egemen olan Wilsoncu ilkeler çoktan unutulmuÅŸ gibi görünüyor.

Medya ortamına yansıyan ya da medya tarafından oluÅŸturulan ortak tepkiler eÄŸer ABD’nin muhtemel tepkisinin yansıması ise, bunun doÄŸuracağı sonuçlar bizzat intihar saldırılarının gölgede bırakabilir.

Bayrak, kilise ve haçlı seferi

 

Sokaklara taşan bayraklı kitlelerin gösterileri, kiliselerde toplanan kalabalıkların dini motivasyonu hüzünlü bir ulusun acısını aşan hedeflere motive edilmeye çalışılıyor adeta. Bu durumlarda her toplum hassas psikoloji içine girer ve duygusal tepkiler gösterir. Ancakn gittikçe tırmanan ya da tırmandırılan duygusallık resmi ağızların ateşli nutukları ve özellikle medya tarafından seferberliğe dönüştürülüyor. Amerikan toplumu son 100 yıl içinde hiç bir zaman bu denli dini içerikli öfkeye sahip olmamıştı.

Bu dini öfkenin zaten bilinç altında yatmakta olan Ä°slam karşıtlığı ile kolayca buluÅŸturulmasında medya üstüne düşeni yapmakta gecikmedi. Resmi açıklamalarda failleri, bir ÅŸekilde Ä°slam’la iliÅŸkilendirmeleri kitlelerin bilinçaltında var olan öteki düşmanlığını meydanlara taşımaya yetti.

Konvansiyonel terörden tümüyle farklı olarak onun yerine ikame edilen, klasik bir tür öç duygusunun biçim verdiği medya terörü gökdelenlerin boşluğunu doldurdu. Yayınlanan fotoğraf karelerine yansıyan görüntülerden, seçilen şahısların kimliklerine kadar oluşturulan imaj dünyası Amerikan toplumunu provake etmeye devam ediyor. Görüntülerin yanı başında boy gösteren resmi açıklamalar boyutları genişleyen resim Amerikan şiddetini meşrulaştırmayı amaçlıyor adeta.

Bush’un haçlı seferi (cruasude) baÅŸlattığını açıklaması hedefin intihar saldırısını yapanlarla sınırlı olmadığını, bu zamana dek Amerika’nın savunageldiÄŸi Wilsoncu iyimserliÄŸin artık terk edilmekte olduÄŸunu gösteriyor. Bush crusade kelimesi yerine savaÅŸ, mücadele gibi anlamlara gelecek baÅŸka kelimeler seçmek yerine; tarihi ve dini anlama sahip ‘haçlı seferi’nin üstüne basarak söylemiÅŸ olması deÄŸiÅŸimin habercisi sayılmalıdır. Artık Amerikan cihadı söz konusudur.

Bunu destekler mahiyette Danimarka’nın eski bakanlarından S. Bergstein “Arap kültüründen gelen yabancı Müslümanlar’ın deÄŸiÅŸik bir dünya görüşü var. Bu nedenle bu ülkelerden aile birleÅŸimini engellemeli. Ayrıca gerekirse onları sınırdan geri çevirmeliyiz” derken Batı’daki ortak önyargıyı açığa vuruyor.

NBC televizyonuna konuÅŸan Netanyahu ise, Amerikan toplumunun aynı türden hassasiyetlerini provake etmeye çalıştı: “Onlar bizim özgürlük gibi toplumsal deÄŸerlerimize karşılar. Özgürlükten nefret ederler. Hayat tarzımızdan nefret ederler. Bireysel haklara saygıdan, bireysel tercih idealinden, özgür oplum ve özgür basından nefret ederler.”

Toplum mühendisliği

 

Ä°slam ve Müslümanlık bir bütün olarak, hayat tarzı olarak mahkûm edilmeye, terörle mücadele tam bir haçlı savaşına dönüştürülmeye çalışılıyor. Bunun sonucu global McCartizm’dir.

Medyaya yansıyan retorik ve resmi beyanlar hedefin hiç de bilinen anlamda terörle mücadele ile sınırlı olmadığını akla getiriyor. Müslüman toplumların günlük hayatını etkileyecek bir siyasal, sosyal düzenlemeye kadar uzanacak “toplum mühendisliÄŸi” projeleri uygulamaya konabilir. Mümkün olduÄŸu kadar geniÅŸ bir Müslüman ulusun, coÄŸrafyanın bu olaya dahil edilmeye çalışılması gözden kaçmıyor.

Batılı toplumların duyarlılıklarını, ön yargılarını provake ederek Müslümanlığa karşı askeri ve hatta daha çok kültürel, siyasal düzenlemeye dönüşecek bir operasyonun, bir ayrımcılığın iÅŸaretlerini veriyor. Batı’da, bir zamanlar gettolara sıkıştırılan Yahudiler’in yerini Müslümanlar alabilir.

Burada sorgulanması gereken husus şu: Hangi refleks, hangi bakış açısıdır ki egemen medya aynı anda, aynı türden tepki verebiliyor? Daha önceki benzer olaylarda da gördüğümüz gibi, normalde kişi özgürlüğü, dokunulmazlığı, pluralizm gibi Batılı değerlerin bu tür olaylarda geçersiz hale geliyor oluşu medya terörünün karakterini gösteriyor.

Türk terörist arıyorum

 

Olayın olduÄŸu ilk günlerde irticadan sorumlu yorumcuların televizyon kanallarında özellikle vurgulamaya çalıştıkları bir nokta oldu: Bu çok karmaşık bir örgüt iÅŸi, bunun içinde Türkler bile vardır. Bu iÅŸin içinde Türk’ün olup olmadığı belli deÄŸil ama olmasını isteyenlerin varlığı aÅŸikar. Nedeni gayet açık, bu kargaÅŸa ortamında yapmak istedikleri düzenlemeleri meÅŸrulaÅŸtıracak argümana sahnip olmak… Ancak ABD’nin terör tanımı ortaya kondukça endiÅŸeler artmaya baÅŸladı.

Amerika kamuoyunun ve resmi tutumun ne denli tehlikeli eÄŸilimde olduÄŸunu gören Türk hükümet çevreleri buradan Batılı müttefiklerimizi uyarmak ihtiyacını hissetti. Ä°smail Cem’den BaÅŸbakan’a, hatta Demirel’e kadar en üst düzeyde “olayın Ä°slam karşıtlığına dönüşmesinden endiÅŸe ettikleri”ni açıklamak zorunda kaldılar.

Bugün Amerika, Wilson’un deyimi ile, kendine güvenini yitirmiÅŸ bir ulusun reflekslerini sergiliyor.

Ýlgili YazýlarDünya, Siyaset

Editör emreakif on September 18, 2001

Yorumunuz

Ä°sminiz(gerekli)

Email Adresiniz(gerekli)

KiÅŸisel Blogunuz

Comments

Diðer Yazýlar

Bir Önceki Yazý: