Yüzyıl sonra Balkan hezimetinin anlamı

Hezimetle sona eren Balkan Savaşlarının başlamasının üzerinden tam yüz yıl geçmiş. Tarihimizdeki en büyük travmalardan birini yaşadığımız bu felaketin, yüzüncü yıldönümü vesilesi ile yapılan birkaç toplantının dışında, fazlaca hatırlandığı söylenemez. Sonuçta Kurtuluş Savaşı sırasındaki muharebelerden başka zafer kutlaması bilmeyen, acılarına da sahip çıkmayan tarih anlayışına sahip devletin vatandaşları olduğumuzdan tarihin acı ve sevinçlerinden ders alacak bir yaklaşımdan mahrumuz. Oysa tarih şuuru sadece zaferlerle değil acılar, bozgunlar ve hatalarla beraber tüm yaşadıklarımızdan oluşur.

‘Balkan SavaÅŸları neden çıkmıştı ve sonuçta ne olmuÅŸtu?’ sorusu sadece yüz yıl öncesinin siyasi ve askeri tarihçilerini ilgilendiren bir konu olmaktan çok etkisini dolaylı ve doÄŸrudan bugün de hissettiÄŸimiz sonuçları olan bir ‘kırılma’dır.

Bu sonuçları üç ana başlıkta toplayabiliriz.

Balkan SavaÅŸlarının en belirgin ve tartışmasız sonucu, Osmanlı Devleti’nin Balkanlardaki tüm topraklarını (bir ara Edirne’yi bile) kaybetmesi, imparatorluÄŸun adeta sonunu getirecek sosyal, siyasi krizle karşı karşıya kalmasıdır. Bu sonuç yüzyıllardır Avrupalıların önce Hıristiyanlık, daha sonra daha seküler ifadeyle medeniyet ideali adına ‘dinsiz’ ve ‘barbar’ Türklerin kıtadan kovulması saplantısının hayata geçirilmesidir.

KuruluÅŸundan beri Avrupa medeniyetinin olmasa da Avrupa coÄŸrafya ve tarihinin bir parçası olan Osmanlı’nın siyasi varlığı büyük ölçüde bitirildi. ‘Hıristiyan yurdundan Türkleri kovma’ hayali olanca farklılıklılarına raÄŸmen tüm Avrupalıların benliÄŸine iÅŸlemiÅŸti. ‘Milliyetçilik çağında ulus devletlerin doÄŸmasının kaçınılmaz sonucu’ gibi sosyolojik olarak rasyonalize edilmek istenen bu süreç olmasa da Avrupalının bilinç altında yatan bir hevesti. Osmanlı’nın Balkanlardan çıkarılması fikri, Avrupa ideali ve onun bugünkü siyasi yapısı Avrupa BirliÄŸi Türkiye iliÅŸkilerinden tamamen ayrı olarak ele alınabilir mi?

Ä°kinci önemli sonuç, Balkan SavaÅŸlarındaki askeri dengelere, eksikliklere raÄŸmen bu denli büyük bir hezimete dönüşmesinde önemli rol oynayan Osmanlı ordusu içindeki siyasal kamplaÅŸmalardır. Abdülhamid sonrasında, Balkan politikalarında izlenen uzak görüşlülükten mahrum stratejiler bir yana, ordunun siyasetin bir parçası haline gelmesi sadece Balkan hezimetiyle sonuçlanmayacak, imparatorluÄŸun tümüyle tasfiyesine giden yolda önemli bir etken olarak karşımıza çıkacaktır. Cumhuriyet’in kuruluÅŸunda rol alan birçok anlı ÅŸanlı askerin Balkan SavaÅŸları sırasında siyasal çekiÅŸmelerden kaynaklanan baÅŸarısızlıklarından dolayı soruÅŸturma geçirmiÅŸ olmaları anlamlıdır.

Ä°ttihatçılarla muhalifleri arasındaki kamplaÅŸmanın cepheye yansıması ile rakip komutanların birbirinin yenilgisini istemek suretiyle parçalanmaya sebep olmaları, bugüne kalan acı miraslardan biridir. ‘Vatanı kurtarma’ hususunda kendini herkesten çok sorumlu gören genç Ä°ttihatçıların, ‘hürriyet, müsavat, adalet’ adına Ä°stanbul’a yürümeleri, siyaseti dizayn etmeye baÅŸlamaları, ordu içindeki hiyerarÅŸiyi bozduÄŸu gibi parçalanmayı da getirmiÅŸti. Siyaseti uzaktan dizayn eden Ä°ttihatçılık daha sonra doÄŸrudan siyasete el koyacak heyecanlı ama tecrübesiz, heveskar ama yetersiz genç subayların komitacı becerileri devleti kurtarmaya yetmediÄŸi gibi toplum mühendisliÄŸi de baÅŸarısız olacaktır.

Balkan SavaÅŸlarının bugüne yansıyan bir baÅŸka sonucu ÅŸu anki demografik yapıyı önemli ölçüde belirleyen göçlerin daha doÄŸrusu Müslüman ahalinin yaÅŸadığı sürgün trajedisidir. Yüz binlerce Müslüman Balkan yenilgisiyle birlikte doÄŸup büyüdükleri anayurtlarından sürülmüş; aç, sefil yollara düşmüş Ä°stanbul’a doÄŸru acılı bir sürgün yaÅŸamıştır. Sadece Türkler deÄŸil Müslümanlıkla özdeÅŸleÅŸen ve ‘Türk’ olarak adlandırılan her kavim bu sürgünden, kıyımdan nasibini almıştır.

Balkan Savaşları sırasında ne kadar insanımızın can verdiğinin, ne kadarının sürgün edildiğinin hesabını tutamayan, hatırlamayan bir topluluğuz artık. Muhtemelen çevresindekilerin, hatta doğrudan kendi soykütüğüne ait insanların acısı demek olan bu sürgün ve kıyımın hikayesini hatırlamayanların başka kıyımlara ağıt yakmaya ne kadar hakkı olabilir. Kendi acısına sahip çıkamayanların başkalarının acılarına sahip çıkmaları düşünülemez.

Hafıza özürlü aydınların bu coğrafyaya ilişkin çizdikleri eksik tablo bir yana tarihle yüzleşme adına nelere kör kaldığını da ortaya koyacak bilinç kayması yaşanmaktadır.

Bugünkü askeri vesayet, Avrupa ile sorunlu ilişkiler, toplum hayatının farklı renklerini oluşturan çeşitlilik, hafızamızdaki ortak acılar Balkan Savaşları anlaşılmadan kavranamaz.

Ýlgili YazýlarDünya, Düşünce, Siyaset

Editör emreakif on October 23, 2012

Yorumunuz

Ä°sminiz(gerekli)

Email Adresiniz(gerekli)

KiÅŸisel Blogunuz

Comments

Diðer Yazýlar

Bir Önceki Yazý: