Biri siyah, biri beyaz aynı renk adaylar

Amerikan baÅŸkan adayları Obama ve Romney geçtiÄŸimiz gün televizyonda dış politika konusundaki görüşlerini tartıştılar. Özellikle adayların seçildikleri takdirde izleyecekleri dış politikanın ana hatlarını ve mevcut iktidarın uygulamalarının eleÅŸtiri ve savunmasını izlemek ilginçti. Ä°ki adayın dış politikadaki hedeflerinin ne olduÄŸu konusu, herhalde oy verecek Amerikan seçmenlerinden çok, oy verme hakkı olmayan ama seçimlerden doÄŸrudan etkilenecek yeryüzündeki milyonlarca insanın ilgisini çekmiÅŸtir. Öyle ya, kimin baÅŸkan olacağı ve hangi politikaların izleneceÄŸi konusunda hiç bir söz hakkınız yok ama ister istemez seçimlerin sonuçlarından etkileneceksiniz. Söz gelimi Suriye’de yaÅŸayanların geleceÄŸini mutlak olarak belirleyecek olsa da mücadelenin geleceÄŸinin tümüyle Amerikan seçimlerinden bağımsız olduÄŸunu söyleyebilir miyiz?

Bu durumda önemli bir soru akla geliyor: Peki, hangi aday kazanırsa bizim için, bölgenin geleceÄŸi için daha olumlu bir sonuç çıkabilir? Bu soru bizzat dünyada olup bitenleri Amerikan eksenli ve ‘bağımlı’ düşünmekle mazur olduÄŸu kadar Amerikan sistemine iliÅŸkin yanlış algılamayı da içermektedir.

Önermeyi sonundan baÅŸlayarak açalım: Evet, Amerika hâlâ dünyanın en güçlü ülkesi ve henüz açıktan meydan okuyan bir rakibi olmasa da öngörüldüğü üzere bölgesel aktörler ortaya çıkmaya baÅŸladı. Amerika’nın hem gücünün sınırlarına varmış olması ve hatta ekonomik krizle derinden sarsılmış olması, hem de küresel ve bölgesel rakiplerini dikkate almak zorunda kalması her istediÄŸini yapamayacağı anlamına gelmektedir. Ayrıca rakipsiz güç olsa bile hiçbir küresel güç dünyayı tek başına ÅŸekillendirecek deÄŸildir. Uzun vadede hegemonik güçlerden çok yerel dinamiklerin ve kültürlerin, özgürlük arayışının ve isyanın çığlığının belirleyici olduÄŸuna tarih ÅŸahittir.

Amerika’da Demokratların mı yoksa Cumhuriyetçilerin mi iktidarda olmasının ülkemiz ve bölgemiz için daha hayırlı olacağı sorusu ise baÅŸtan yanlış bir varsayım üzerine kurulu. Bu sorunun ima ettiÄŸi ÅŸey; Demokratlarla Cumhuriyetçilerin dış politikada birbiriyle tam zıt, yerel ÅŸartların çıkarlarını biri diÄŸerine göre kollayan bir siyaset izledikleri varsayımına dayanmaktadır. Yahut iktidar deÄŸiÅŸimiyle Amerikan stratejilerinin tümüyle deÄŸiÅŸeceÄŸini varsaymaktadır. Oysa Amerika gibi küresel bir güç, stratejik hesaplarını kısa vadeli iktidar deÄŸiÅŸimlerine göre belirlemez. Daha uzun soluklu, öncelikleri ve ikincil tercihleri olan stratejileri devlet politikası olarak belirler. Burada asıl olan Amerika’nın dünya enerji kaynaklarının kontrolünü sürdürme, jeo-stratejik önceliklerini ve dünya kaynaklarını tüketmede kurduÄŸu kritik oranı koruma çabasıdır. Tüm bunlar deÄŸiÅŸmez politikalara baÄŸlı olmasa da bu genel çerçeveyi koruyacak uygulamalar da iktidarların üslup farkları olacaktır.

Özetle Demokratların ve Cumhuriyetçilerin birbiriyle taban tabana zıt dış politika anlayışları olmamakla birlikte Amerikan sisteminin stratejik çıkarlarını uygulama biçimleri söz konusudur. Bu açıdan bakılınca son televizyon karşılaÅŸması da aslında ‘yok bir birlerinden farkları…’ sözüyle özetlenebilecek bir tablo ortaya çıkardı. Amerikan dış politikasının öncelikli ve sıcak gündemiyle ilgili hemen hemen tüm baÅŸlıklarda iki adayın da aynı görüşte olduklarını açıklamaları tesadüf olabilir mi?

Obama ve Romney’in ortak noktalarına bakınca farklarının ne olduÄŸu sorusunu sormak daha anlamlı geliyor. Ä°kisi de El-Kaide’ye karşı sertlik politikalarında ve Suriye’de askeri müdahaleye karşı olmakta hemfikir. Ä°srail’i bölgedeki en güçlü müttefik kabul etmede ve Ä°srail’e bir saldırı olursa tereddütsüz koruma konusunda da aynı düşünmekteler. Mısır’da gerçekleÅŸen devrimi de el birliÄŸiyle destekliyorlar. Afganistan’dan 2014 sonunda askerin çekilmesi ve Çin’i uluslararası ticaret kurallarına uyması için sıkıştırma konusunda da aynı fikrideler. Ä°ran konusunda da askeri müdahaleyi en son seçenek olarak görüyorlar.

Bu liste daha da uzatılabilir. Buradan çıkacak sonuç şu; bu iki lider arasında dış politika üslubu bakımından uygulamada elbette farklılıklar olacaktır. Hatta kimi maddelerde öncelikleri farklılaşabilir de. Ancak temel Amerikan stratejisi iktidarlara ve hele hele liderlere göre değişmeyecektir.

Bu uzun listeyi aktarmamın nedeni ise… Hatırlanacağı üzere, Obama’nın seçimi kazanıp ilk zenci baÅŸkan olmasının dünya barışı için ne büyük açılımlar saÄŸlayacağı yönünde iyimserlik rüzgarları estirilmiÅŸti. Hatta Kahire’de Kur’an’ı istiskal ederek yaptığı konuÅŸma bile, ateÅŸli Amerikan karşıtlarından Ä°slami duyarlılığı olanlara kadar birçok kesim nezdinde müthiÅŸ beklenti oluÅŸturmuÅŸtu.

Amerikan sisteminde iç politika ile dış politikadaki dengeler arasındaki bütünlük ve farklılaÅŸmaları hesaplamadan seçim vaatleri üzerinden beklentiye girmek her zaman yanıltıcı olmaya mahkum. Özellikle küresel kapitalizm ve ulus-devlet, özelde de bunların Amerikan sistemiyle olan iliÅŸkisi ve aldıkları yeni ÅŸekiller, güç dengelerindeki kaymalar ve merkezin ötesine itelenen yerel dinamikler gözardı edilerek yapılan çözümlemeler eksik kalacaktır. OrtadoÄŸu’da esen ‘bahar rüzgarları’ ise diktatörlüklerle kontrol edilmesi artık mümkün olmayan bir dünyanın özne olarak tarih sahnesine çıkışını ertelemeye yönelik bir zorunlu uzlaÅŸma arayışıdır. Küresel sisteme demokratik yolla liberal yapı içinde eklemlenmek istenen bir Ä°slam dünyasının tarih sahnesinde yerini almasını erteleme, öteleme operasyonu… Bakalım baÅŸarılı olacaklar mı?

Ýlgili YazýlarDünya, Düşünce, Siyaset

Editör emreakif on October 25, 2012

Yorumunuz

Ä°sminiz(gerekli)

Email Adresiniz(gerekli)

KiÅŸisel Blogunuz

Comments

Diðer Yazýlar