ÅžehirleÅŸme ve askeri alan

15 Temmuz darbe girişiminde aktif rol alan askeri birliklerin kapatılması veya taşınması kararı büyük ölçüde tamamlandı, bir kısmı da taşınıyor. Boşaltılan, stratejik gücü zayıflatılan birliklerin isimleri bile değişiyor. Özellikle darbe girişiminde üs olarak kullanılan, hava ve zırhlı birliklerden oluşması dikkat çekici.

Bu birliklerin bir zamanlar kırsal alanda iken artık şehir merkezinde kalması bir yana sahip olduğu silahların cinsi hem savunma hem de şehircilik açısından tartışılması gereken bir konu.
Darbe girişimi nedeniyle artık siyasi bir sorun haline gelen birliklerin taşınmasının muhtemel kalkışmalara karşı tedbir amaçlı olması anlaşılır bir durum. Ancak bu vesile ile hem şehircilik hem de savunma konsepti açısından şehirlerin askeri dokusunun nasıl olması gerektiği ciddiyetle düşünülmesi gereken bir konudur. Zaman zaman askeri birliklerin şehir dışına çıkarılması gündeme gelse de hem şehircilik hem toplum -asker ilişkilerinden bağımsız ele alınan cılız talepler düzeyinde kaldı.

Mesela bir zamanlar ÅŸehrin dışında kalan ve kırsal kesimin asayiÅŸinden sorumlu jandarma birliklerinin kışlalarının gökdelenlerin, arasında kalması gibi çeliÅŸkiler bu durumun en çarpıcı örneÄŸi. Mesela 1960 ihtilali sonrası Necip Fazıl’ın da hapis yattığı Balmumcu Jandarma Kışlası artık Ä°stanbul’un merkezinde duruyor.

Diğer tarafta büyük şehirler başta olmak üzere hemen her şehrin etrafındaki askeri birliklerin silah kapasitesi ile şehirlerin konumu karşılaştırıldığında ilginç bir manzara ortaya çıkıyor.

Şehir ve askeri alanların konumu hem toplum hayatı hem siyaset ilişkisinden bağımsız ele alınamaz. Şehirleşmeden sadece yapılaşmayı anladığımız için askeri alanların işgal ettiği yer ve hacim bakımından toplum hayatını ne yönde etkilediği hususu en azından şehircilik açısından pek düşünülmüş değil.

Fanoncu bir yaklaşıma göre, üçüncü dünya ülkelerinin askeri varlığı yurt savunmasından çok otoriter yönetimleri halka karşı korumak üzere örgütlenmiştir. Bu durumun tersi örneği olarak orduyu kontrol altında tutamayan sivil (!) iktidarlar askeri alabildiğine zayıflatırken, polisi güçlendirerek hem askeri darbeye hem de muhtemel halk ayaklanmalarına karşı önlem aldıkları olmuştur.

Türkiye örneÄŸinde ise NATO çerçevesinde örgütlenen bir Silahlı Kuvvetler’in birinci önceliÄŸinin muhtemel Sovyet müdahalesine karşı savunma olduÄŸu bilinir. Aynı zamanda rejimin iç tehditlere karşı savunması da bu stratejinin bir parçasıdır. İç tehdit algısı ile ÅŸehir ve askeri birliklerin konumu arasındaki iliÅŸki sadece siyaset açısından deÄŸil ÅŸehirleÅŸme ve toplum iliÅŸkilerini derinden etkileyen bir husustur. Åžehir planlamacıların, sosyologların, siyaset bilimcilerin ÅŸehirleÅŸme serüvenimize bu açıdan bakmalarında yarar var.

Bu vesile ile şehir-kışla ilişkisi, şehrin yenden planlanmasında sivil bürokratik kurumlar kadar askeri bürokrasinin kapsadığı hacim ve konum meselesi şehrin ve toplumun ihtiyaçlarına göre ciddiyetle ele alınması gerekiyor.

Diğer taraftan yüksek rant kaygılarının karşı konulmaz iştihası karşısından beton yığınına dönüşen şehirlerde mezarlıklar ve askeri birlikler sayesinde nefes alacak alan kaldığı gerçeği de ortada. Özellikle büyük şehirlerde boşalan askeri alanların nasıl değerlendirileceği sorusu en az şehrin sivilleştirilmesi kadar önemli. Siyasi kriz anlarında alınan tedbir mahiyetindeki askersizleştirme pratiği belki aciliyet kespetmiş olabilir. Ancak sadece bir tür cezalandırma yahut tedbirden öte asker ve şehir ilişkisinin kültürel, sosyal, mimari ve de peyzaj açısından yeniden değerlendirilmeye ihtiyacı var. Askeri alanlarla şehirleşme ilişkisi siyasetten, şehir sosyolojisinden ve şehir kültüründen bağımsız düşünülemez. Boşalan alanların rantiye esnafının iştahını kabarttığını kestirmek için fazla çabaya gerek yok. Rantçı esnafın ayak oyunlarına, derinliksiz şehircilik ve popülist siyasi yaklaşımlara kurban etmeden şehirleri bir de bu açıdan ele almak gerek. Hiç olmazsa hala fırsat varken şehrin son nefes borularının tıkanmasına engel olmak gerekir.

Şehirler kendisini tahrip edenleri asla affetmez ve de unutmaz. Sadece insana karşı değil, şehre karşı da dürüst olmak gerek.

Ýlgili YazýlarDüşünce

Editör emreakif on November 14, 2016

Yorumunuz

Ä°sminiz(gerekli)

Email Adresiniz(gerekli)

KiÅŸisel Blogunuz

Comments

Diðer Yazýlar

Daha Yeni Yazýlar: