Suriye’yi çok konuÅŸacağız!

Suriye’de her gün akan kan tahammül sınırlarını zorluyor. Teravih namazından sonra kurÅŸunlanan, gece evinden alınıp götürülenlerin sayısı tam bilinmiyor. Görgü tanığı olarak medyada görünenlerin anlattıklarına bakılırsa insanlık sınırına varılmış durumda.

DiÄŸer taraftan silahsız deÄŸiÅŸim talepleri olarak baÅŸlayan gösterilerin tehlikeli biçimde silahlı çatışmaya dönüştürülme riski söz konusu. Çünkü silah kullandıklarında muhaliflerin bu mücadeleyi kazanmaları imkansız olduÄŸu gibi hareketin inandırıcılığı da tartışmalı hale gelir. Muhalifler, rejimin gösterileri mecrasından çıkarmak için silah dağıttığı yönünde savunma yapıyor. Karşı tarafta ise yönetim, devleti koruyan güvenlik güçlerine “teröristlerin” yaptığı saldırılara dayanarak adeta döktüğü kanı meÅŸrulaÅŸtırmak istiyor.

Belli ki rejimin şimdiden ahlaken kaybettiği, ama muhalefetin de bu ahlakî kirliliğe bulaştırılmak istendiği bir oyun kuruluyor.

Amerikan dışiÅŸleri bakanı, Türkiye dışiÅŸleri bakanını arayarak Türkiye’nin Suriye üzerinde baskı kurmasını istemiÅŸ. Türkiye’nin baÅŸbakanlık düzeyinde Suriye’ye sert çıkışı zaten ipleri germiÅŸti. Hemen peÅŸi sıra Suud kralının adeta tehdit içeren mesajı ve ardından elçisini çekmesi tesadüf olmasa gerek. Hatta dün körfez ülkelerinin teker teker elçilerini merkeze çağırmaya baÅŸlamaları önemli bir iÅŸaret alındığını gösteriyor.

Bugün dışiÅŸleri bakanı Suriye’ye gidiyor. Muhtemelen diplomatik düzeyde sert bir uyarı olacak, belki de ipler kopma noktasına gelecek…

Bu süreçte iki tarafta restleÅŸmeye giderse durum ne olacak? Türkiye Suriye’ye savaÅŸ mı acacak? Yoksa Amerika, NATO birleÅŸip Suriye’ye müdahale mi edecek? Müdahale olursa Türkiye’nin rolü ne olacak? Esad giderse ne türden bir rejim gelecek? Ä°srail’le iliÅŸkilere nasıl bir yön verilecek? YaÅŸanan büyük acıların gerisinde bu hesaplarla meÅŸgul siyaset erbabı. Suriye’deki direniÅŸin tüm bunları göz önüne alan bir stratejik akılla hareket edip etmediÄŸini zaman gösterecek. Devletler oyunu her ne kadar “büyük insanlık ideleri” söylemi üzerinden meÅŸrulaÅŸtırılsa da stratejik hesaplardan vareste deÄŸil.

Suriye’de gösterilerde kan dökülmeye baÅŸlayınca, Libya örneÄŸinde olduÄŸu gibi, bir dış müdahale beklentisi vardı. “Liberal müdahaleciliÄŸin” Suriye’de de devreye girip girmeyeceÄŸi tartışılmaktaydı. Daha soÄŸukkanlı bakanlar liberal müdahalecilik için Suriye’nin hiç de elveriÅŸli olmadığı tezine vurgu yapıyordu.. Zira Suriye ne Libya, Irak gibi petrolü olan bir ülke, ne de baÅŸka zenginliklere sahip. En azından iÅŸgal veya müdahalenin maliyeti amorti edilmeliydi. Bu açıdan bakılınca müdahale imkanının zor olduÄŸunu kestirebiliriz.

BaÅŸka bir Baas yönetimi altındaki Irak’ı iÅŸgal etmek için Amerika’nın duyduÄŸu “heyecanın” Suriye söz konusu olduÄŸunda hiç de açığa çıkmadığı ortada.

Türkiye açısından bakıldığında, Irak’ı iÅŸgale gelen Amerikalılara lojistik destek vermesi istenirken bu kez adeta Türkiye’nin Suriye’ye girmeye cesaretlendirilmek, hatta buna itilmek istendiÄŸinden kuÅŸkulanmamızı gerektirecek belirtiler var. Bu yönde kuÅŸku ve belirtilere dayanarak felaket habercisi durumuna düşme riski bir yana, özellikle Ak Parti tabanında ve geniÅŸ anlamda muhafazakar kesimde, hatta genel olarak Türk kamuoyunda Suriye halkının yaÅŸadığı zulme büyük öfke patlaması yaÅŸandığını belirtmeye gerek yok. Suriyeli Müslümanların maruz kaldıkları zulüm karşısında insanımızın vicdanlarının infial noktasına geldiÄŸini görmek zor deÄŸil. Bunun durum üzerinden Türkiye’nin olaya müdahale etmesini, hatta savaÅŸmasını isteyen duygusal yaklaşımlar gittikçe yükselme eÄŸiliminde.

Halkımızın Suriyelilerle kurduÄŸu empatinin stratejik bir tercihe doÄŸru evrilmesi isteniyor adeta. Liberal müdahaleciliÄŸe karşı çıkarken ‘yerli müdahale’ ya da “yeni Osmanlıcı müdahale” kimilerinin kulağına hoÅŸ gelebiliyor.

Bir zihin jimnastiÄŸi yapmak gerekirse, Amerika’nın doÄŸrudan müdahale etmeye niyetinin olduÄŸu söylenemez ÅŸu aÅŸamada. Ama muhalefeti cesaretlendirici giriÅŸimlerden de geri durmuyor. Irak’taki iÅŸgalin tersine, kendisi lojistik destek vererek doÄŸrudan müdahaleyi baÅŸkasına yaptırmak istiyor olabilir.

Tüm bunlar bir varsayım. Ancak Türkiye’yi “düzenleyici güç” rolüne ikna ederek tüm imkanları denemeden müdahale ortamının oluÅŸturulması hiç de zor görünmüyor. Bunun için duygusal ortam yeterince hazır! Hele Türkiye’nin Arap dünyasında “büyütülen imajı” düşünüldüğünde hem Araplar nezdinde hem Türkiye açısından zemin hazırlanmış gibi. Ãœstelik Türkiye’den yükselen zulmü durdurma çığlığının meÅŸrulaÅŸtırdığı bir müdahaleciliÄŸin de mezhepsel bir fay hattı üzerinde inÅŸa edildiÄŸini ÅŸu aÅŸamada kimse düşünmek istemiyor.

Esad, gerekçesi ne olursa olsun, kan dökmeye devam ettikçe kurtarıcı rolünü üslenecek dış müdahalelerin sorgulanma ÅŸansı kalmayacak. En kötü senaryo bu durumun silahlı çatışmaya dönüşerek bir iç savaÅŸ halini almasıdır. Bu durumda yeni bir Beyrut sendromunu OrtadoÄŸu’nun mevcut dengesi taşıyamaz…

Ýlgili YazýlarDünya

Editör emreakif on August 9, 2011

Etiket: , ,

Yorumunuz

Ä°sminiz(gerekli)

Email Adresiniz(gerekli)

KiÅŸisel Blogunuz

Comments

Diðer Yazýlar

Daha Yeni Yazýlar:
Bir Önceki Yazý: