Sol ütopya yaşıyor mu?

Hemen hemen tüm dünyada olduÄŸu gibi Türkiye’de de Sol denilen geniÅŸ yelpazedeki ideolojik, politik tutum ve söylem 90’lardan sonra hızlı bir deÄŸiÅŸim yaÅŸadı. Özellikle Sovyetler’in çökmesiyle ondan beslenen, ona umut baÄŸlayan Sosyalist akımların organik veya psikolojik bağımlılıklarının bir bakıma kopuÅŸuyla yaÅŸanan deÄŸiÅŸim…

Türkiye Solu dünyadakinden daha tuhaf bir serencama sahipti. Sosyalistinden etno-milliyetçisine, jakoben-laikçi-devletçisinden sınıfsız toplum ütopyacılarına uzanan bir yekûn… Ne olduysa Sovyet sisteminin çöküşüyle ortaya çıktı; bir anda devrim söylemi neo-liberal yönde her tür deÄŸiÅŸimi kutsamaya baÅŸlarken Kemalist Sol biraz melezleÅŸti ve Marksist diyalektiÄŸin sivil toplum hayalini ve bu yönde deÄŸiÅŸimi kutsayan vektörel bir kayma yaÅŸadı.

Sosyalizmin yenilmesini paradigmatik olarak Batı’nın çöküşü görmekten çok Sovyet tipi uygulamanın çöküşüne yoranlar Batı liberal değerlerini Solculuk adına benimsemekte gecikmeyeceklerdi. Ne de olsa Marksizm ölmemişti; bir yöntem olarak geçerliliğini koruyordu. Teorik tartışmalar marjinal düzeye çekilse bile kitlesel cesameti çoğulcu, sivil, Sol liberal sulara yelken açmıştı çoktan.  Bu arada biyolojik ömrünü tamamlama aşamasına gelen Kemalizm de tatlısu frenkliği tadında Sosyalist eşiğe gelmiş, memleketin bunca yıllık vebali ve vesayetinden sorumlu değilmiş gibi bir çırpıda değişimci, özgürlükçü oluvermişlerdi.

Benzer süreci farklı boyutlarda yaşayan Türkçülük de siyasal anlamda daha ehlileşmiş bir yapılanmaya evrilerek köklerinden beslendiği yeni Kemalizm’le  çekinmeden özdeşleşecekti.

Daha dinamik ve kitlesel ama sistem dışında tutulan, hatta sisteme dahil olma girişimleri post-modern darbe ile engellenen, kimine göre İslamcı sayılan muhafazakâr siyaset de tam bu süreçte merkeze oturacaktır. Hem küresel rüzgarın hem sistem içi tükenmişliğin açtığı alanı değerlendirerek iktidarı ele geçirecektir. Ulusalcı Kemalistler ve ortodoks Marksistler hariç tüm renkleriyle liberal, Sol, Batı’yla bütünleşmeyi olmazsa olmaz sayan farklı kesimler bu süreçte muhafazakâr kökenden gelen bir siyasi iktidarı desteklediler. Avrupa Birliği, Kopenhag kriterleri ve küresel sisteme (finans kapitalizmi) eklemlenme süreci, tüm bu farklılıkları birleştiren bir yoğunlaşmaya sebep oldu. Yazıları takip edenler hatırlayacaktır; bu süreci İslami bakış açısıyla eleştiren çok az sayıda kalem İslamcılık küçümsemesiyle karşılaşırken, iktidarı ve uygulamalarını can siperane savunanlar bugünün liberal muhalifleriydi.

Hala Marksist kökenlerine inancını yitirmemiÅŸ Sosyalistlerden Sol liberalliÄŸe evrilmiÅŸ eski tüfeklere kadar geniÅŸ yelpazedeki Solcularda son günlerde Kemalist söylem günyüzüne çıkmaya baÅŸladı. Kemalizm’in entelektüel olarak kendini üretemediÄŸi, siyasal olarak temsiliyetinin yok denecek düzeye indiÄŸi bir dönemde Sosyalist ve Sol çevrelerin jakoben, laikçi yorumla Kemalizm’i yeniden keÅŸfetmeleri ilginç! Hatta bu yeni tür Sol Kemalizm keÅŸiften çok yeniden icat iÅŸi. Malum, icat etmek var olanı yeniden deforme ederek piyasaya sürmeyi imler…

Son dönemde genel anlamda Solun jakoben kodlarını yeniden keşfetmeye başlaması anlaşılır bir durum. Sosyalizm adına memleketin geleceği hakkında fikir namına üretilenler, post-Sovyet dönemde Sosyalizmden geriye ne kaldığının ibretlik hikayesidir. Ütopya sahibi olmak, yarın için umut beslemeyi mümkün kılar. Ne var ki, ütopyaya dönüş eskimiş hikayeler üzerine kurulacaksa bunun umut sağaltıcı bir yanı olamaz.

Bugün Sosyalizm ve Solculuk adına siyaseti ve fikir hayatını şekillendirmek isteyen yönelimlerde iki ortak özellik öne çıkıyor:

Ä°lki, Sosyalist de olsa Sol adına çıkanların Osmanlı’nın son dönemi ve Cumhuriyetin kuruluÅŸu aÅŸamasındaki üç ana damara baÄŸlı köklerine dönüşü. Gerek mülkiyet iliÅŸkileri gerek siyasal sistem arayışı bakımından ne kadar devrimci olursa olsun Sosyalizm adına çıkanların Kemalizm özlemleri nüksetmesi tesadüf deÄŸil. Zaten Türkiye’de Sol büyük ölçüde iktidar muhafazakârlığı ÅŸeklinde tecelli ettiÄŸinden otoriteye baÅŸkaldıran, özgürlükçü, sınıfsal söylemleri olan bir dil bir anda terkedilmiÅŸ görünüyor. En azından reel politik düzlemde böyle…

İkinci olarak öne çıkan özellik; neo-liberal Sola evrilen, Sosyalist toplum projesine hala bağlı olduğunu savunan tüm renkleriyle Sol ve Sosyalist hareketler artık inşa edici bir tekliften çok kimlik siyaseti ile kendilerini var kılıyor olmalarıdır. Cumhuriyetin kurucu felsefesini yeniden keşfeden, bu anlamda Kemalizm’le sorunu olmayan, hatta kurucu felsefeyi Sol olarak benimseyen bir Marksist yorum yerlilik iddiasıyla yaldızlanabiliyor.

Bügünden bakınca sahip olduğu insan ve beyin malzemesine rağmen sürekli tekrarladıkları Marksist ütopyaya rağmen teklif sunamayan okumuş kitleden başka bir şey kalmıyor elde. Müslümanlara karşı jakoben, Kürt milliyetçilerine karşı halkçı, Türkçülere karşı azınlıklardan yana ama Ortadoğu’yu birleştirmekten dem vuran bir dil!

Kemalist köklerini keşfeden bir Sol düşünce, dayatmacı Batılılaşma ve modernleşmeyle sorunu olmadığı gibi Müslümanların değerleriyle barışması da muhal görünüyor. Sergilenen geçici  hoşgörü gösterisi sona ermiş, perde kapanmış.

Ýlgili YazýlarDüşünce, Siyaset

Editör emreakif on January 6, 2015

Yorumunuz

Ä°sminiz(gerekli)

Email Adresiniz(gerekli)

KiÅŸisel Blogunuz

Comments

Diðer Yazýlar

Bir Önceki Yazý: