Şehir düşüncesi yahut romantizm

Türkiye 1950’lerden baÅŸlayıp gittikçe artan hızda ÅŸehirleÅŸiyor, daha doÄŸrusu ÅŸehirlere göçüyor. Toplumsal, kültürel anlamda geleneksel dokusunu hızla kaybeden ÅŸehirlerimiz aynı zamanda modernleÅŸmenin sorunlarıyla hesaplaşıyor. Ne var ki bu kadar çok boyutlu deÄŸiÅŸimin yaÅŸandığı bir zaman diliminde ÅŸehir ve ÅŸehirleÅŸmeye dair kayda deÄŸer çok az çalışma var. Son dönemde ÅŸehir üzerine yapılan yayınlarda eskiye kıyasla dikkati çekecek biçimde artış oldu. Åžehirlerimizin neredeyse geri gelmeyecek biçimde yapı bozumuna, doku dağılımına uÄŸradığı bir dönemde ÅŸehir üzerine bir kaç tercümenin dışında özgün çalışmalara, düşünceye ihtiyaç var.
Bilhassa şehir temalı periyodik yayınların artmış olmasını bu çerçevede önemsiyorum. Akademik ve entelektüel düzeyde şehir ve şehirleşme üzerine yeni yeni düşünme ihtiyacı duyulması izahı zor bir mesele.. Bu tür çalışmaların muhafazakâr kesimde de ciddi şekilde yoğunlaşma göstermesi de siyasal ortamla kıyaslandığında daha da dikkat çekiyor. Bu tür yayınların çoğunlukla yerel yönetimlerin desteğiyle gerçekleşmiş olması da, çarpık şehirleşmelerden en fazla şikâyetçi olduğumuz ortamda belki bir çıkış arayışı olarak da yorumlanabilir.

Akademinin ve entelektüel çevrelerin şehirleşme ve şehir düşüncesi etrafında yoğunlaşmaya başlamalarının en önemli yanı, insanımızın yaşadığı şehir, çevre, mekânla ilişkisine dair bir dikkatin, farkındalığın, bilincin oluşmasına katkı sağlayacağına dair umuttur.

Mevcut Åžehir düşüncesi üzerine yapılan yayınlarda üç farklı boyut öne çıkıyor. Bir kısmı doÄŸrudan batılı tecrübeyi olduÄŸu gibi monte eden tercümeye dayalı düşünüş biçimi ki belli açılımlar saÄŸlasa da bunun özgün bir yanı yoktur. Ä°kinci tür muhafazakâr yaklaşımla yapılan yayınlar, daha çok geçmiÅŸe özlemi yansıtır. Bunlar, özellikle elimizden yitip giden tarihi eserler, kültürel varlıklar, gelenek ve ÅŸehir mirasına dair nostaljik hatırlayışlardan öteye geçmeyen çalışmalardır. Daha çok temsil ettiÄŸi mana ve ruhu ihmal eden BoÄŸaziçi, Ä°stanbul övgüsüyle malûldür. Özellikle turistik boyutu öne çıkan belli baÅŸlı mekânları ideal ÅŸehir modeli olarak sunan, bunun üzerinden bir medeniyet söylemi üretmeye çalışan, yaÅŸadığımız hayatla temas etmeyen yazılardır… Åžehir her ÅŸeyden önce tarihsel birikim ve süreklilik ve mekan-insan tasavvurunu gerektirir. Bu tür yayınlar geçmiÅŸ öykünmeciliÄŸine mahkum olmakla anakronizmden kurtulamazlar.

Öte yandan yeni yeni kendini göstermeye başlayan hayata dokunan, şehir düşüncesini tarihsel arka planıyla birlikte kavrama ve teorik çerçeve oluşturma çabalarını takip etmek gerekiyor. Modernleşme ve küreselleşme ile birlikte geleneksel şehirlerin ve ona bağlı toplumsal ilişkilerin hızla çözüldüğü bir zaman diliminde geçmişin romantizmine takılıp kalmak gerçeklerden kaçmak anlamına gelir. Batıcı elit ideolojisinden sonra muhafazakar kesimin elinde altüst olan şehirlerdeki sorunları ve sorumluları görmeden, modernleşmenin yıkıcı etkileriyle yüzleşmeden, toplumsal ve kültürel altüst oluşları yok sayarak elbette bir şehir düşüncesi geliştirilemez.

Bu topraklar ilk kez şehirle tanışmıyor. Şehir kuran bir medeniyetin mirasçıları olarak tarihsel birikimi müzeleştirip hayattan koparmak yerine şehri kuran değerler sistemini, varlık şuurunu, mekan ilişkisini doğru anlayıp yaşadığımızı hayata dair uygun çözümleler üretmek zorundayız.

Bunun yolu da romantik şehir tasvirleri, sukunlu güzellikleri hayal etmek değil bugünün insanına bu değerleri yeniden yaşatacak şehir anlayışı geliştirmekle mümkün olur.

Şehir sadece mekansal sorunlardan ibaret değil, bilakis mekansal görüntünün arka planında bir insanın mekanla kurduğu varoluşsal ilişkinin ve değerler sisteminin pratiğe yansıyış şekli vardır.

Bugün ÅŸehirlerimizde çarpık yapılaÅŸmasından, rant ekonomisinden, toplumsal çözülmeden ÅŸikayet ediyorsak bu durumu ortaya çıkaran dini, ideolojik, kültürel faktörleri ve bunların dönüşümünü doÄŸru tahlil etmek gerekir. Ve hep ihmal edilen sosyal adalet, kapitalizmin küreselleÅŸmeyle getirdiÄŸi sosyoekonomik dengesizlikler…

Daha çok büyük ÅŸehir merkezli yayınların yerini Anadolu’da da dinamik çalışmaların ortaya çıkması bu açıdan önemli. Ä°lk sayısın çıkan ‘Düşünen Åžehir’ dergisinin bu alanda yoÄŸunlaÅŸmanın, önemli bir birikimin oluÅŸmaya baÅŸladığının göstergesi. Åžehirlerin bir hafızası olduÄŸunu hatırlayarak tarihsel süreci ihmal etmeden entelektüellerin bizzat deneyimledikleri mekansal ve toplumsal deÄŸiÅŸimi ele almaları verimli tartışmaları baÅŸlatabilir.

Bu çerçevede söz konusu dergi örneÄŸinde entelektüellerin bizzat deneyimledikleri dönüşümü kuramsal yaklaşımların yanı sıra sahaya dair araÅŸtırmalar ortaya koymaları umut verici. Bir tür teori -pratik, geçmiÅŸ ve gelecek arayışının bütünlüklü bir yaklaşım çabası görülüyor. Mesela dikkatimi çeken yazılar arasından Celalettin Çelik’in ‘Kayseri’de dini hayatın ÅŸehirleÅŸme serüveni’ baÅŸlıklı yazısı hem ortaya attığı sorunsal hem de yaklaşım açısından önemli tespitler içeriyor. Bir sosyolog gözüyle Kayseri kimliÄŸi, ÅŸehir kültürü, ÅŸehrin modernleÅŸerek dönüşümü sürecinde dindarlık ve dini hayat üzerinde anlamlı tespitler yapıyor. Özellikle modern sosyolojik yaklaşımın zenginleÅŸme ile dindarlaÅŸma iliÅŸkisine dair kalıplaÅŸmış Weberyen yaklaşımı eleÅŸtiriyor. Tarihsel olarak ticaretin canlı olduÄŸu bir sanayi ve iÅŸ merkezi olarak Kayseri örneÄŸinde, modernleÅŸmeyle birlikte dindarlaÅŸmanın artması deÄŸil dini sembollerin ve görünürlüklerin ortaya çıkmasının söz konusu olduÄŸunu vurguluyor (zenginleÅŸmenin günah dürtüsünün dine yönlendirdiÄŸi tezi). Bir dönem Protestan ahlakı ile kapitalizm iliÅŸkisini özellikle Kayserili muhafazakar giriÅŸimciler örnek göstererek yapılan çözümlemenin bir sosyolojik tespit olmaktan çok temenni ve teÅŸvik içerdiÄŸini belirtmesi de önemli.

ModernleÅŸme ve sekülerleÅŸme ile birlikte ÅŸehir hayatında bireyin yalnızlaÅŸması, geleneÄŸin kopmasına tanık olan Ä°stanbul gibi metropollerin azman ÅŸehirleÅŸmesine karşın Konya, Kayseri gibi muhafazakar büyümenin kültürel ve geleneksel kodlarını açmaya çalışılıyor. Özellikle ‘oturma’ geleneÄŸi, mahalle baskısından çok dayanışma ve güvenlik alanı oluÅŸturucu model olarak ele alıyor.

Pahalı baskı ve görsel ağırlıklı ama gerçek hayattan kopuk, şehirlerin derin ve yatay sorunlarını yok sayan romantizm yerine yaşayan şehirlerin ruhunu aramak gerek.

Ýlgili YazýlarDüşünce

Editör emreakif on March 16, 2017

Etiket: ,

Yorumunuz

Ä°sminiz(gerekli)

Email Adresiniz(gerekli)

KiÅŸisel Blogunuz

Comments

Diðer Yazýlar

Bir Önceki Yazý: