Seçimin sosyolojisi

Bu topraklarda halk ilk kez bir cumhurbaÅŸkanını seçti. Hem Tayyip ErdoÄŸan’ın hem de ona rakip olarak gösterilenlerin profili halkın tercihinin yönünü gösteriyor. Bu nedenledir ki müesses nizam dediÄŸimiz statüko kritik makamların, yasaların, kurumların halka bırakılmayacak kadar ciddi konular olduÄŸunu düşünerek halk adına karar veriyordu.

Halkın kendi tercihini yapması yönünde engel kalmadığına göre, kimileri devletle halk arasındaki mesafenin de kapanmış olduğunu, barışın sağlandığını öne sürebilirdi.

Mesele bu kadar basit deÄŸil tabii ki.

Türkiye’de siyaset sosyolojisi, siyaset kurum ve teorileriyle genelde karıştırıldığı için bazı sembolik geliÅŸmeleri her ÅŸeyin cevabı ve bunca yıllık açığın kapatılması olarak okumaya meyyaliz. Gazetelerin manÅŸetlerine bakıldığında sosyolojinin nasıl siyasetin yerine ikame edildiÄŸini görürüz.

Benzer karışıklık muhalefette çok yoğun. Siyaset üretmekten aciz, daha da önemlisi, toplumun sosyolojisini, kültürünü doğru okumaktan, doğru algılamaktan mahrum tarz-ı siyaset yine seçmenleri suçladı. Her yenilginin nedenini toplumda gören toplum mühendisliği, üst siyaset etme hakkını kendinde gördüğü için hep sosyoloji ile uğraşmıştır. Sosyolojiyle oynamayı siyaset zanneden müesses nizamın seçkinleri oldu. Toplumun siyasal taleplerine cevap vermek yerine, onun sosyo-kültürel yapısını deforme etmenin siyaset yapma zannedildiği dönemin davranış ve algı bozukluklarının yansımasından ibaret. Sosyolojiyle barışık olamadıklarından toplumun siyasetle buluşmasını/barışmasını istemeyeceklerdir.

Farklı çeliÅŸkiye düşme tehlikesi de sosyolojinin siyasetle arasındaki farkın kapanması, bizzat siyasetin kendisi zannedilme tuzağıdır. Åžunu hemen belirtmeli ki, Anadolu’da pek çok insan ilk defa kendini bu memleketin sahibi gibi hissetmeye baÅŸlıyor ve ötekileÅŸtirildiÄŸi zamanlardan sonra asli unsur olma duygusuna sahip oluyor. Duygusal boyutu yok farz edilen sosyolojinin, kültürün, deÄŸerlerin siyasette temsil edilen hissî karşılığı: Kendi olma duygusu… Bu salt iktidarı ele geçirmekle de alakalı deÄŸil. Kaybetse bile kendinin deÄŸerli olduÄŸunu hissettiren bir barışıklık hali olarak okunabilir. Bu barışıklık, kendini deÄŸerli hissetme hali, baÅŸkasının toplumsal paylaşımından uzaklaÅŸtırılmasını getiriyorsa yeni çatışmalar üretmeye namzet olabilir. Siyasete taşınan toplumsal katmanların ‘ben olma’ körlüğüne kapılmadan gözetmesi gereken durum budur.

Asıl sorun sosyolojik desteğin siyasette temsiliyetini bulmasının siyasetin kendisi olduğu anlamına gelmemesidir. Bireysel temsiller, toplumun özellikle siyasi değerlerinin, ölçülerinin, siyaset tarzının temsili anlamına gelmemektedir. Tıpkı Kürtler adına siyaset yapmanın her zaman Kürtleri siyasete taşımaması gibi; bilakis Kürt sosyo-kültürünü dönüştürecek bir projeye dönüştüğü anlamına da gelebilir.

Müslümanlar bu ülkede her ÅŸeyden önce deÄŸerlerine, siyaset anlayışlarına yabancılaÅŸtırılmanın ceremesini çektiler. Müslümanları kendilerini kimin temsil ettiÄŸi kadar/ ettiÄŸinden çok ne ÅŸekilde ve nasıl ve hangi tarz-ı siyaset üzere temsil edildikleri ilgilendirmelidir. Ne var ki, siyaseti sadece kendi sınıfsal çevresinin, belli zihin dünyasının tekel hakkı görenlerin sosyolojiye müdahalesi, bir tür siyasal ‘apartheid’ uygulaması onları da benzer tepkilere icbar etti.

Geçici gibi görünen bu zaruret hali zamanla bizzat siyasetin yerine ikame edilirken siyasal apartheid uygulamasının kırılıp kırılmadığı, ayrımcılık kurallarının da devam edip etmediği sorusunu unutturdu. Uzun, meşakkatli bir yolla merkeze ulaşan dışlanmışların/sessiz yığınların hak ve ahlak ölçülerini yitirmeden ve daim hatırda tutarak üst siyaset dilini yeniden kurmaları gerekmektedir. Bu gereklilik bazı hatırlamaları hep diri tutmaya çağırıyor.

‘Nasıl bir dünya öneriyoruz’ sorusunu sormadan ‘kim yönetiyor’ sorusunu öncelerseniz siyaseti sosyolojiye kurban etmiÅŸ olursunuz. ‘Hangi banka’ sorusundan önce finans kapitalizmini sorgulamıyorsanız dehÅŸetli bir yanılgıya düşüyorsunuz demektir. Yargıcın kimliÄŸini adaletin ilkelerine önceliyorsanız yaman bir tuzaÄŸa düştünüz demektir. Sistemi sorgulamadan kadro tahkimi sisteme teslim olmak anlamına gelir.

Ýlgili YazýlarDüşünce, Siyaset

Editör emreakif on August 12, 2014

Yorumunuz

Ä°sminiz(gerekli)

Email Adresiniz(gerekli)

KiÅŸisel Blogunuz

Comments

Diðer Yazýlar

Daha Yeni Yazýlar:
Bir Önceki Yazý: