Seçimin galibi

Yarın yapılacak cumhurbaÅŸkanlığı seçiminin muhtemel deÄŸil, kesin sonucu ÅŸimdiden belli. Adaylar, yürütülen kampanya ve kullanılan dil Türkiye’de merkezin nereye kaydığı, bundan böyle nasıl dizayn edileceÄŸinin ilanıydı. Yarış sadece bu yeni dönemin kimle yürütüleceÄŸine iliÅŸkindi –ki, kim olacak sorusunun cevabı da artık iyiden iyiye belli.

Türkiye’nin ilk kez cumhurbaÅŸkanını halk oyuyla seçmeye karar vermesi, baÅŸtan muhafazakârlığın merkeze alınması, yahut merkezin muhafazakarların tercihini dikkate almayı içine sindireceÄŸi anlamına geliyordu. Her ne kadar bu süreç AKP iktidarının operasyonu olsa da aynı zamanda devletin yeni dönemde dinle kurduÄŸu iliÅŸkinin ana hatlarını çiziyordu. Devletin merkezle halk arasındaki mesafesi, daha doÄŸrusu çeliÅŸkisi, referandum gibi bir teknik tercihe bile izin vermezken muhafazakâr kitlelerin doÄŸrudan etkili olacağı bir cumhurbaÅŸkanlığı seçimine kapı aralaması yeni bir statüko oluÅŸturduÄŸunu iÅŸaret ediyor. Türkiye’de toplumun önemli kısmının muhafazakâr-saÄŸ deÄŸerlere yatkın olduÄŸu göz önüne alındığında bu tercihlerin belirleyici olacağı referandumun cumhurbaÅŸkanlığı seçimlerine rengini verecek olması, sistemin toplumsal tercihlerle barışması olarak da okunabilir.

Muhafazakârlığın merkeze kabul edilmesi Kemalist statüko için yeni bir durum. Devlet rejiminin temelleri deÄŸiÅŸmeden toplumsal uzlaÅŸma denemesi de ancak bununla gerçekleÅŸebilir. Bu açıdan bakıldığında son bir aylık seçim kampanyasında muhafazakâr isim, sembol ve ‘deÄŸerler’in öne çıkarılması tesadüf deÄŸil. Türkiye bir yanda muhafazakârlaşırken, daha doÄŸrusu muhafazakârlık merkeze taşınırken, post-Kemalist döneme alışmaya çalışıyor. Post-Kemalizm Kemalizm’in bitiÅŸinden çok, onu da içeren yeni bir evreye girmeyi iÅŸaret eder. Bu anlamda muhafazakâr kitle tercihleri post-Kemalist dönemin siyasal anlamda taşıyıcı dinamizmini oluÅŸturuyor. Yapılan seçim bu dönemin taşıyıcı aktörünün kim olacağına iliÅŸkindir. Cumhuriyetin jakoben laikçiliÄŸinin kurucu babası olan partinin, yani sol Kemalizm’in saÄŸ Kemalizm’le birleÅŸerek muhafazakâr bahçeden oy devÅŸirme çabası merkezin renginin, baskın siyasal karakterin iÅŸaretleridir sadece…

Hatta muhafazakâr yapı içindeki kamplaÅŸmanın/çatışmanın ’emniyet’ ve ‘MÄ°T’ eksenli olması bile sistemin dışladığı, muhalif saydığı kitlelerin sistemle iliÅŸkilerinin düzeyini göstermesi açısından son derece manidardır. Ve bu iki sembolik kurum üzerinden real politik mücadeleden çok zihniyet dönüşümünün okunması gerekir.

Diğer tarafta merkez, sağ muhafazakâr kitlelere açılıp, İslamcılık dahil pek çok muhalif unsuru kendi bünyesinde entegre etme kabiliyetini sergilerken, ortalama beyaz Türk, Batıcı kesimin muhafazakâr değerlerle, kesimlerle arasındaki fark açılıyor. Bu kesim, kitlesel anlamda taşıyıcı bir ağırlığa sahip olmadığı için, siyasal erki tekellerine alma lüksü kalmadığı için; şimdilik kayda değer görülmeyebiliyor. Oysa özellikle hızla gerçekleşen modernleşmenin sonucu sekülerleşme ve değer kaybı sebebiyle yeni neslin muhafazakâr kitlelerle mesafesi alabildiğine açılmaktadır. Bu durum muhafazakâr modernleşmenin temel açmazı olarak uzun vadede seküler dönüşümün önünü açacak bir sosyokültürel süreç olarak karşımıza çıkabilir.

İslami değerlerin, hassasiyetlerin bir bakıma sistemle barışık hale getirilmesi, sağcılaşması, muhafazakâr görünüm altında sisteme entegre olması mevcut dünya sistemi açısından da arzu edilir bir gelişmedir.

Sanılanın aksine sistemin merkezine oturan İslamcılıktan çok Müslümancılıktır. Muhafazakâr hatta sağ kitlenin sisteme taşınmasını İslamcılık olarak okuyan entelektüel/siyasal miyopluğun muhalif bir söylemin bizzat entegre edilmesine önemli bir katkı sunduğu da söylenebilir.

Hem sistemin artık jakoben, kibirli yaklaşımla yönetilemeyecek duruma gelmesi hem küresel sistemin ekonomik-politik gerekçeleri devleti bu dönüşüme zorunlu olarak ikna etmiş görünüyor.

Ýlgili YazýlarSiyaset

Editör emreakif on August 9, 2014

Yorumunuz

Ä°sminiz(gerekli)

Email Adresiniz(gerekli)

KiÅŸisel Blogunuz

Comments

Diðer Yazýlar

Daha Yeni Yazýlar: