Jeanne d’Arc/laşma ve kibir

İnsan olmanın gereğidir kendine güven duymak… Kendine güvenmek kendine ve insanlığa saygı duymayı gerektirir. Öz güven eksikliği insanın hayata tutunmasını, hayatta anlamlı bir iz bırakmasının önündeki aşılmaz duvar…

Özgüven patlaması yahut özgüvenin abartılması ‘ben’in putlaştırılmasına kadar gider. Kendini önemsemekten öte kendini abartması hali ‘ben’i her şeyin merkezine koyarak dışındakileri araçsallaştırdığı, ölçü ve değerleri görünmez kıldığı, küçümsediği  hale adım atar. Egosunu merkeze alan bir anlayış tüm ölçüleri, değerleri kendi oluş imkanlarına göre yorumlar, biricikliğini kutsar. Kendini kutsayan insan  o kutsal misyonu gerçekleştirinceye kadar her kutsalı, her ölçüyü de erteler hatta iptal eder.

Kişinin kendini her şeyin üstünde görme halinin tarihte örnekleri bol miktarda var. Düşünceden siyasete uzanan alanda ismini, otoritesini, hedefini her şeyin üstünde görenlerin bu halini meşrulaştıran en yaygın gerekçeleri ise kurtarıcı misyonlarıdır. Bu misyona kendini ve çevresini inandırdığı ölçüde sınırı zorlar, aşar. Tarihte hem ses getiren adımlar atmış hem de çılgınlık derecesinde gözü karalık sergilemiş tipler genelde bunlardır. Ortak özellikleri, başarılı olursa kahraman başarısız olursa deli muamelesi görmeleridir.  Ama her iki durumda da tek belirleyici onların her tür hukuk ve ölçüden azade hüküm ve iradeleridir. Ne var ki bunların sorgulanması çok uzun sürmez. Hayatın akışı içinde kurtarıcı misyonun bir illüzyondan ibaret olduğunun ortaya çıkması ihtimali, imkanı daima vardır.

İkinci tür “ben merkezli” ve daha etkileyici olanlar ise kendilerine dini bir muhteva biçen, adeta batılıların “messianic mission” dedikleri, kurtarıcı figürlerdir. Bu tipler kendilerine aşkın  (müteal) hatta ilahi bir misyon yüklerler. Bir dinin müntesibi olsalar bile kendilerine o din, gelenek içinde  hususi bir anlam yükler, ilahi işaretle bir  misyon yüklendiklerine önce kendilerini inandırırlar. Bu hallerini destekleyecek kanıtlar  bulmakta zorlanmazlar. Çünkü bu tür insanlar hayatı, dünyayı, hatta insanlık tarihini kendisinin kurtarıcı elinin değmesini bekleyen nesneler gözüyle bakmaya zaten hazırdırlar ve kendilerini ikna etmişlerdir de.

Mistik bir deneyimle desteklenen bu mesiyanilik hali çevrede ilgi gördüğü oranda daha da efsunlu, çekici hale gelerek, kutsal bağlanma haline dönüşecektir. Kutsal bağlanmayı cezp edecek bir etkileşimin izleri bu şekilde yorumlandıkça anonim olarak çoğaltılacak daha da mistik bir hal alacaktır.

Hemen her din ve gelenekte ve her toplumda görülen bu tiplerin destansı örnekleri de yok değil. Fransız tarihinde Jeanne d’Arc herhalde bu tiplerin en unutulmaz kahramanıdır.

Her “kutsal kahraman” bu kadar masum ve hayranlıkla anılacak bir son bırakmıyor ne yazık ki. Kendi mistik deneyimlerini aşkın bir misyon duygusuyla anlamlandırarak ilahi seçilmişlik iddiası bu tiplerin bariz özelliğidir. Her dönemde özellikle bunalım zamanlarında çıkan, toplumsallaşma imkanı bulan bu tip kutsanmışlık iddiasındaki kurtarıcıların tek ölçüsü kendileridir. Yüklendikleri kutsal misyon için her tür değer ve ölçü ertelenebilir, karşı çıkması muhtemel her engel ezilmeye mahkumdur. Kutsal hedef uğruna meşrulaştırılamayacak yöntem ve araç yoktur.

Kendine biçtiği kutsiyeti gerçek kılmak için her tür değeri önemsizleştirirken bağlılarında müthiş bir fedakarlık, aşkınlık duygusunu perçinler.

İster entelektüel anlamda isterse toplumsal alanda olsun ben merkezli önemse/n/me halinin somut şekli kibirdir. Bir tür kendine tapınma hali.  Kendi varlığına mistik bir anlam yükleyerek adanmışlık, fedakarlık gibi erdemli görüntüye rağmen mesihani tiplerde de farklı kibir gelişir.

Sosyal ve mistik rollerine aşırı anlam yükleyenleri yanlışlarını farketmekten, hatadan dönmekten alıkoyan da bu kibir halidir. Bunun her mezhep ve meşrepte, her zaman ve toplumda örnekleri bulunabilir; kaderleri de genelde ortaktır.  Kibrin sosyalleşmesi ne kadar tehlikeli ise, maneviyat görünümlü kibir daha derin yanlışlara sürükler. Gerçekleştirmeyi iddia ettikleri “yüce hedef”in yerini zamanla  kendi araçsal yöntemleri alır.

lgili YazlarDüşünce, Siyaset

Editr emreakif on December 16, 2014

Yorumunuz

İsminiz(gerekli)

Email Adresiniz(gerekli)

Kişisel Blogunuz

Comments

Dier Yazlar