Erguvanlar da yanar

Tabiatla insan iliÅŸkisinin, sadece ÅŸehir kültürünü deÄŸil insan muhayyilesini belirleyen bir yanı var. Bunu en iyi, insanların mevsimlerin dönüşümü karşısında yaÅŸanan sıradışı olaylara verdikleri tepkilerde anlarız. Anadolu’nun kıta özelliÄŸi sergileyen iklim ve coÄŸrafi zenginliÄŸi dilimize de yansır. Bahar ‘kırkikindi yaÄŸmurları’yla yaÅŸanır Anadolu’da. Ä°stanbul, ‘ahmak ıslatan’ları ile bilinir. Kaç zamandır ahmak ıslatanların artık yaÄŸmadığını fark ettim geçenlerde. Tropikal iklimlere özgü yağışlar alıyor artık. Sanki yaÄŸmurdan farklı bir ÅŸey boÅŸanıyor üstümüze. Gök açılıp birden boÅŸanan yaÄŸmurlar. Binlerce yıllık tabiat ve coÄŸrafyayla kurlu aÅŸinalığı sele veriyor. Ä°stanbul’un iklimine, tabiatına, coÄŸrafyasına hele hele insanına yabancı gelen yaÄŸmurlar… Yazı, baharı, kışıyla oluÅŸan tabiat iç içe, tabiatla beraber ama ÅŸehirli bir yaÅŸama kültürü yaÄŸmurların aniden bastırması gibi apansız geliveren baskınlarla da tarumar oluyor sanki. Ä°nsan eliyle bozulan kozmik denge yine insanı bozuyor. Çoktan yok edilen mimarisi, ÅŸehir dokusu, evlerin konumu, labirenti andırdığı söylenen sokakların iç düzeni mevsimlerin ritmine ayarlıydı oysa.

Bu yıl ‘erguvanlar yanmış’… Baharda zamansız çiçeÄŸe duran aÄŸaçları Anadolu’da soÄŸuk alır. Son anda bastıran kar, çiçekte yakaladığı aÄŸaçları dondurur, çiçekler soÄŸuk alır ve meyve vermez. Ä°stanbul’un narin aÄŸacı erguvanın yanması ise baÅŸka bir mevsim olayı. Neden soÄŸuk almıyor da yanıyor erguvan? Her ÅŸeyin altüst oluÅŸuna iÅŸaret. Aniden deÄŸiÅŸen hava ÅŸartlarına uyum saÄŸlayamıyor erguvan. Tıpkı birden boÅŸalan gök karşısında ÅŸehrin çaresiz kalması gibi.

Ä°stanbul’a kendisiyle barışık rengini veren erguvan kadar bu ÅŸehrin dokusunu biçimlendiren, tanımlayan, sembolize eden az bitki bulunur. Bizans’tan beri devralınan bu naif aÄŸacın çiçekleri, rengi Osmanlı Ä°stanbul’unun her anlamda nezahetini ifade eder.

Erguvanın renginin hatırlattığı bir tür naifliği gibi fanilik duygusu bu şehrin yüzlerce yıllık tarihinin en iyi yansımalarından biri. Tabiat ve coğrafi şartların yeşerttiği erguvanın şehir ve şehir kültürü ile özdeşleşmesi her nebata nasip olmaz.

Erguvan gibi geleneksel İstanbul evi de hafif, zarif ve de naifti. Ahşap mimarinin oluşturduğu konut mimarisinin estetik formuyla İstanbul evinin bahçesine en çok yakışan da erguvan olabilirdi.. Her ne kadar Hudayinabit her yerde yetse de renginin albenisi onu ayrıcalıklı kılar.

Erguvanın çiçeği baharı, yenilenmeyi, yeni bir başlangıcı hatırlatsa da ağacının naifliği de geçiciliği, faniliği imler. Tıpı İstanbul evlerinin zarif ama en çok da yangın karşısında dayanıksız olması gibi. Bir şehrin dokusuyla, ruhuyla bir çiçek ancak bu kadar bütünleşebilir, aynileşebilirdi…

AhÅŸap mimari Osmanlıdan bugüne modern ÅŸehirleÅŸme saplantımızın en büyük bedeli oldu. Görkemli Avrupai binaların yanında pek gösteriÅŸsiz, pek mütevazı, dayanıksız kalıyordu. Güzel olmaya güzel ama güç ve ihtiÅŸam gösterisine elveriÅŸli deÄŸil. Tıpkı erguvan gibi baharın geliÅŸini ÅŸiirsel bir dille hatırlatırken hep gözümüzün önünden kaybolup gidecekmiÅŸ fikrini telkin etmesi gibi teker teker kayboldular; hayattan çekilerek bir kaç eski fotoÄŸraf karesinde kaldılar…

Ahşap konakların, evlerin yanı başında biraz da mahzun erguvan… Hayat veren rengiyle dünyaya taparlıktan çok faniliğin estetiğini sergiler.

Tıpkı Müslüman evleri, şehirleri gibi.

Hiç ölmeyecek gibi dünyaya meydan okuyan gücün servetin dışavurumu abidelerden çok geçiciliği, estetiği, kanaati hatırlatır. Yoksulla zengin arasındaki mesafe hiç de aşılamayan devasa duvarlar gibi değildir.

Ahşap evler işlevsel olduğu kadar eklemlenebilir, yenilenebilir bir hayat tasavvurunun mekân planında temsili gibidir. Dev beton yığınları gibi gelecek nesillerin tercihlerine ipotek koymaz. Bu anlamda hayatta daha çok karşılık bulur. Dinamik bir fanilik hissi. Tıpkı ölüm dikkatinin hayatı mümkün kılması, yaşamaya değer hayata imkân hazırlaması gibi. Bugünün hafif zarif evi, yarının ihtiyacını da düşünürcesine her an yeniden kurulmaya hazırdır. Yarının dünyası farklı tercihlere, zevklere, ihtiyaçlara doğru uyanır çünkü.

Yüzlerce yıllık İstanbul deneyiminin geliştirdiği estetik ve mekânsal çözümleme ancak bu iki unsurla birlikte ifadesini bulabilir. Geçiciliği hatırlatan güzellik ve onun unutulduğu bir dünya. Tevazu ve basitlikle yükselen bir medeniyetin biçimlendirdiği hayat…

Sadece ahşap evler değil, erguvanlar da yanar. Erguvanları yanan bir Boğaziçi gökdelenlerin gölgesinde durgun sudan başka nedir ki?

Yarınların dünyasına kapı açan bugünün tevazuudur.

Ýlgili YazýlarKültür

Editör emreakif on April 29, 2017

Etiket: ,

Yorumunuz

Ä°sminiz(gerekli)

Email Adresiniz(gerekli)

KiÅŸisel Blogunuz

Comments

Diðer Yazýlar