Çatıdaki muhafazakâr!

Ä°deolojik olarak aynı kökten beslenen Cumhuriyet ideolojisinin iki partisinin cumhurbaÅŸkanlığı adaylığında aynı isimde buluÅŸmaları politik manevra açısından önemli olabilir. Bundan daha mühim husus ise aynı ideolojik kaynaktan beslenen, Cumhuriyet’in kurucu ilkelerinin savunmasına kendini adamış iki partinin üzerinde uzlaÅŸtığı ÅŸahsın profili. Farklı görünmelerine raÄŸmen sol ve saÄŸ Kemalizm’in temsilcilerinin kurucu ilkelerden taviz gibi algılanmasına müsait bir isim önermeleri siyasi tarihimiz açısından da önemli sayılmalı.

Mevcut CumhurbaÅŸkanı seçiliÅŸ süreci, ismi, temsil ettiÄŸi sosyal ve siyasi çevre açısından pek çok anlamda ilk olma özelliÄŸi taşıyordu. Ne var ki, iktidarın adayı olarak muhafazakâr bir cumhurbaÅŸkanının seçilmiÅŸ olmasını demokrasi oyununun bir cilvesi olarak içine sindiremeyenler çoktu. Nitekim hem Cumhuriyet’in kurucu partisi ve kurucu ideolojisine sadık diÄŸer partiler hem de bürokrasi bu süreçte direndiler; en azından içlerine sindiremediklerini aÅŸikâr ettiler. Bu süreç muhafazakâr iktidarın devlet erkini ele geçirmesi olarak yorumlansa da zamanla alışıldı; en azında psikolojik duvar aşıldı. Belki ÅŸimdilik kaydıyla koÅŸullara katlanmayı zorunlu bir süreç olarak gördüler.

Yaklaşık iki ay sonra yapılacak CumhurbaÅŸkanlığı seçiminde Ce Ha Pe ve Me Ha Pe’nin ortak aday olarak muhafazakâr bahçeden bir aday göstermeleri en az mevcut cumhurbaÅŸkanının seçilmesi kadar önemli bir dönüm noktasıdır. Özellikle son mahalli seçimlerde baÅŸvurulan örtük seçim ittifakıyla ortaya çıkan durumu, demokratik zorunlulukla açıklamak isteyenler olacaktır. Matematiksel olarak iki büyük muhalefet partisinin birleÅŸmeden iktidarın karşısında alternatif olma ÅŸanslarının olmadığı çok açık görülüyor. Bu pratik olarak ne kadar doÄŸru olsa da meselenin sadece parmak hesabı ile alakalı olmadığını düşünüyorum.

Kurucu ideolojinin kurucu partisi ve onun saÄŸdan yedeÄŸi olan partinin sistem açısından en kritik mevki için muhalifi oldukları düşünülen muhafazakâr bir iktidara karşı muhafazakâr bir aday çıkarmaları, önümüzdeki dönemde sistemin hangi sosyal ve siyasal temeller üzerinde inÅŸa edilmekte olduÄŸunu artık tümüyle ifÅŸa ediyor. Türkiye’de sistemin muhafazakârlaÅŸması ve muhafazakârların sistemle özdeÅŸleÅŸmesi gibi iç içe iki süreç aynı anda iÅŸliyor.

İlkin sistemin muhafazakârlaşması bağlamında; laikçi, milliyetçi, Atatürkçü, sistemi kuran parti, adeta muhafazakâr etkinlik karşısında devrim ilkelerinin elden gittiğini dillendireceği bir görüntü çıkardı. Normal şartlarda devletin irticaya teslim olması olarak okunabilecek bu tablo, daha doğrusu dış görünüş, sistemin artık daha tabanla barışık, daha muhafazakârlaşmış bir batıcılık çizgisine evrildiğinin işaretleri olarak okunabilir.

Çatı adayın samimi görüşlerinden anlaşıldığına göre, hiç de bu tedirginliğe mahal bırakmayacak biçimde Atatürkçü ve laik ilkelere bağlı bile olabilir. Bunlar konumuz dışında. Asıl olan gösterilen adayın nasıl bir algı üzerinden halka takdim edilmekte olduğudur. Rejimle arası hiç de barışık olmayan bir babanın oğlu olarak çizdiği Ortadoğulu, muhafazakâr prototip hem Ce Ha Pe hem de onun sağ versiyonu Me Ha Pe açısından yeni döneme ayak uydurma çabalarıdır. Halkın değerlerini, geleneğini ciddiye alan bir muhafazakârlık üzerinden siyasetin meşrulaştırıldığı bir dönem açılmış oluyor.

Batılılaşma, çağdaş uygarlık adına halkla inatlaşma bir fayda getirmediği gibi sistemin meşruiyetini de, en azından kimi hassasiyetleri gözetmekten başka sürdürülebilir seçeneğin kalmadığı görülüyor.

Sistemin muhafazakârlıkla barışmasının tek taraflı işleyen bir etkileşimden ibaret olmadığını bu vesile ile hemen belirtelim. Nasıl ki, sistem halka taviz vermiş gibi görünerek kendi varlığının devamını ve meşruiyetini daha az sorunla halletme yolunu seçtiyse aynı yöntemle toplum mühendisliği ile elde etmediği sonucu almayı hedeflemiş görünüyor.

Muhalefet partilerinin çatı tercihi ile muhafazakârlık parantezine sıkışan kurucu ideolojinin bu arada muhafazakârlığı kendi kıskacına almayı ihmal etmediği gözden kaçmamalı. Muhafazakârlığın (seçkin Türk-sağı hariç) tüm tonlarıyla barışık olmayan kurucu ideolojinin bu süreçte tehdit olarak gördüğü kesimleri ve değerleri de dönüştürmesi hususu, çift yönlü işleyen dönüşüm sürecinin can alıcı sonucudur.

En küçük dini, geleneksel sembol ve ritüeli tehdit olarak algılayan kurucu partinin temsil ettiği tarz-ı siyaset sonuçta tersine işlemiş, kendini dönüştürmüştür. Aynı süreçte toplum mühendisliğinin başaramadığı dönüşümü gerçekleştirecek semboller, göstergeler düzeyinde bir temsiliyete karşılık içi boşaltılmış bir varlık olarak merkezde yerini alacaktır muhafazakarlık.

Bunlara ilaveten Ak Parti’nin dünya sistemi ile kurduÄŸu iliÅŸkiye, bunun ekonomik siyasal boyutuna kökten eleÅŸtiri getiremeyen muhalefet ancak muhafazakârlık görüntüleri ile yarışabilmektedir. Bu durumun sistemin geleceÄŸini muhafazakârlığa baÄŸlayan bir meÅŸruiyet zeminini kalıcılaÅŸtırdığını, diÄŸer taraftan da sembolik muhafazakarlığa indirgenen dini düşüncenin söz konusu görünürlüğünün siyasayı belirlediÄŸini söyleyebiliriz. Kapitalizmin, küresel iliÅŸkilerin finans, üretim ve paylaşım tarzlarına itirazı olmayan muhafazakarlaÅŸmanın muhalefet adına da siyasadaki temsiliyeti söz konusu artık.

Ýlgili YazýlarSiyaset

Editör emreakif on June 19, 2014

Yorumunuz

Ä°sminiz(gerekli)

Email Adresiniz(gerekli)

KiÅŸisel Blogunuz

Comments

Diðer Yazýlar

Bir Önceki Yazý: