Bir neslin rehin alınışı

İslam dünyası uzunca bir süredir dehşetli bedel ödüyor. Doğudan batıya yaşanan bunca acı ve dehşet sahneleri bir doğum sancısının mı, yoksa kahredici bir kaosun, aneminin sonuçları mı? Geleceğin nasıl şekilleneceğinden emin olmasak da yaşadığımız an ve topyekun tecrübe edilmiş bir tarihi birikim var.

Bir yönüyle; kaos ortamı toplumsal dinamizmi, arayışı gösterir. İslam alemi bunca kaotik görüntü vermesine rağmen, toplumsal dinamiklerin doğru yönde kanalize edildiği, entelektüel birikimin sağlıklı işlediği şartlarda kendisine dayatılan şartları parçalayıp yepyeni bir dünya inşa etme potansiyeline sahip olduğunun işaretlerini de veriyor.

İlahi iradenin ne şekilde tecelli edeceğine dair kesin bilgimiz olamaz. Ancak var olan şartlardan ders çıkarıp istikamet üzere olmak, hak olandan yana tavır almak hem bireyler hem de ümmet olarak sorumluluğumuz. Gelecek tasavvurlarımızda her şeyiyle iyimser bir tablo çizebiliriz; ancak somut gerçekliklere bakarak yaşanmakta olanın vehametini de idrak etmek zorundayız. Havf ve reca hali bir bilince dönüşürse ancak bu durumdan çıkış yolu bulur, ilahi yardıma muhatap olabiliriz.

Ä°slam dünyasını baÅŸtan sona kuÅŸatan, çatışma, kaos, iÅŸgal, kin ve öfke sahnelerini gözümüzün önünden bir film ÅŸeridi gibi geçirdiÄŸimizde ortaya çıkan manzara ÅŸu: Her bir coÄŸrafyada yüz binlerce can pahasına kaybedilmiÅŸ mücadeleler, vazgeçilmiÅŸ iddialar…

İslam dünyasının her bir köşesi bir tür Çanakkale savaşını yaşıyor. Çanakkale savaşı üzerindeki heyecan ve hamaset örtüsünü kaldırdığımızda ne demek istediğimiz daha iyi anlaşılır. Çanakkale için imparatorluğun son çırpınışı olarak bozgun içindeki son zafer denilebilir. Bugün İslam coğrafyasında yaşanan insan kaybının sayısal ve sembolik değeri Çanakkale ile örtüşmektedir.

Çanakkale’deki kaybımızı 250 bine kadar çıkaranlar var. Demek ki yüz binlerle ifade edilen insan kaybı… Yemen’den Balkanlara, Kafkaslara kadar Osmanlı’nın geniÅŸ coÄŸrafyasını kanıyla asfaltlayan, büyük çoÄŸunluÄŸu Anadolu’dan gelme fedakar insanların en dinamik unsurları burada topraÄŸa gömüldü. Hem yaÅŸ ve beden anlamında hem eÄŸitim ve zihnen yetiÅŸmiÅŸlik anlamında en dinamik kitle topluca can verdi…

YaÅŸananlara bakalım: Afganistan’da Sovyet iÅŸgaline karşı dönemin en dinamik Ä°slamcı kadrolarının önderlik ettiÄŸi cihad, zaman içinde iç savaÅŸa dönüştü. Dış müdahaleler, dünyayı ve Ä°slam’ı yanlış okumalar sonucu ortaya çıkan tablo 30 yıldır bu ülkenin zihnen ve bedenen dinamizmini topraÄŸa gömdü. Dünyayı deÄŸiÅŸtirme iddiasındaki birkaç nesil kendi davalarını, inançlarını yitirdiler; küresel hegemonlarla ya ittifaka da ya da kendi gerçeklerine yabancılaÅŸmış bir tür haricilerin mantığıyla dünyaya bakan dini algılayışa sürüklendiler.

Irak’ta küresel hegemonyanın zulmü, döktüğü kan ve milyonlara varan insan kaybı bu ülkenin geleceÄŸini kararttı. Özgürlük adına gelen iÅŸgalcilerce aÅŸağılanmanın, hiç edilmenin doÄŸurduÄŸu öfke patlaması yaÅŸandı. DireniÅŸ adına kimin kiminle ne adına savaÅŸtığı belirsiz bir kaos ortamı, hızla sekter kan davasına dönüştü. Hala BaÄŸdat’ta, Basra’da, Musul’da camilerde patlatılan bombaların arkasında kimin parmağının olduÄŸu, neyi hedeflediÄŸini bilen, izah edebilen yok!

Safların daha net olduÄŸu Bosna’da yıllarca yüz binlerin katledilmesini seyredenler aynı zamanda kurtarıcı misyonuyla geleceÄŸin Bosna’sını tasarlamadıklarını, bunu hangi insan malzemesi üzerine bina edeceklerini düşünmediklerini kim söyleyebilir?

Örnekleri çoÄŸaltmak mümkün. Suriye’den Yemen’e, Mali’den Somali’ye yaÅŸananlarda hep benzer insan tipinin öne çıktığı, ÅŸaşılacak biçimde hep kitle katliamlarının, direnişçiler içinde çatışmanın yaÅŸandığı, yani Müslüman’ın Müslüman kanı döktüğü bir manzara… Sonuçta yorgun düşmüş bir ülke, nefesi tükenmiÅŸ bir halk… YaÅŸanan haksızlık ve adaletsizliklerin Müslümanların sabrını zorladığı, tahammül sınırlarını aÅŸtığı bir gerçek. Ancak ÅŸaşırtıcı biçimde hemen hepsinde de reaksiyoner; örgütsel ya da cemaat yapıları itibariyle açıklıktan uzak; insan tipi olarak yeni bir toplum, yeni bir medeniyet inÅŸa edecek donanım ve perspektiften uzak; ama her an ölüme hazır genç kadroların sahne aldığı bir savaÅŸ oyunu sergileniyor.

Kimi yerde adeta müdahaleci emperyal güçleri davet edercesine, haklı söylemlere dayanan ama zamansız ve hazırlıksız çıkışların tüm ümmeti rehin aldığı bir coğrafya var karşımızda. Zihnen ve bedenen yeni Çanakkaleler yaşıyoruz.

11 Eylül saldırılarından hemen sonra Müslümanları uyararak ‘Müslümanların ve insanlığın geleceÄŸini ipotek altına alırcasına hareket etme yetkisini kendinde gören bir avuç insanı bir tür harici zihniyetle ölüme götüren kültürü, dünyayı algılayış biçimini sorgulamak’ gerektiÄŸini yazmıştık (Yeni Åžafak, 13 Eylül 2001).

Ýlgili YazýlarDüşünce, Siyaset

Editör emreakif on October 10, 2013

Yorumunuz

Ä°sminiz(gerekli)

Email Adresiniz(gerekli)

KiÅŸisel Blogunuz

Comments

Diðer Yazýlar

Daha Yeni Yazýlar: