Bilgisiz analist yahut her şeyin uzmanı

Son dönemlerde medyada en rahat kalem oynatılan alanların başında herhalde dış politika gelir.

Dünya gündemine, dış haberciliğe, dış politikaya ilginin artması uzun süre içe kapanık yaşamış bir toplum için sevindirici sayılması gerekir. Statükonun toplumu kontrol altında tutabilmek için ekonomiden iletişime, akademik hayattan seyahat özgürlüğüne kadar dış dünya ile teması idelojik bir tercihti. Yabancı ülkelere seyahat edebilmek, okumak için gitmek bir ayrıcalıktı. Dışarıdan bir kitap getirmek bile ciddi engelleri aşmayı gerektirirdi. Bu ortamda dış politika, dünya gündemi de gazetelerde sınırlı düzeyde yer alırdı. Dış politika uzmanı yazar ve gazeteciler de zaten sınırlıydı; onlar da resmi dış politikanın gereğine uygun dünyadaki gelişmeler yorumlarlar ya da belli konular süzgeçten geçerek haber olabilirdi
Ancak o dönemin dış politika yazarları gayrı resmi diplomat edasıyla yaklaşımları bir yana belli alanlarda olmazsa olmaz donanımlara sahip olmaları beklenir ya da bu tür birikime sahip oldukları düşünülürdü. Zaten dış politika konusu hükümetleri aşan askeri bürokrasinin denetiminde özerk bir alan kabul ediliridi. Merkez medyanın isim yapan diplomasi, dış politika yazarları bu ilişkilerin içinden geliyor olsalar da en azından uluslararası ilişkiler disiplininden haberdar tiplerdi.

Türkiye’nin ekonomide liberalleÅŸme dönemiyle birlikte baÅŸlayan, soÄŸuk savaşın sona ermesiyle hızlanan dışa açılma macerası bu alanı da etkileyecekti. Dış politika, uluslararası iliÅŸkiler, dış habercilik daha popüler olmaya baÅŸladı. Artık rakipleriyle rekabet etmek isteyen gazeteler, televizyonlar yabancı ülkelerde muhabir göndermekle kalmıyor alanda yorum -analiz yapan isimlere daha çok yer veriyordu.

Türkiye’nin dış politikasından bağımsız olarak bölgede ve dünyada yaÅŸanan hızlı deÄŸiÅŸimler, sıcak çatışmalar ve bunların ülkeyi etkilemesi ister istemez medyada dış politikaya daha çok yer açılmasına, olup bitenleri anlama ve yorumlanmasına daha çok ihtiyaç hissettirecekti.

Hızla yükselen bu trend her alanda olduÄŸu gibi çevremizde olup bitenleri siyasi, tarihi, kültürel anlamda yerli yerine oturtacak uzman gazeteci ve analistlerin, akademisyenlerin olmadığı gerçeÄŸini ortaya çıkardı. Bu durumun ilk ÅŸoku Sovyetler’in çökmesiyle yükselen ‘Adriyatikten Çin seddine’ retoriÄŸinin ne akademik ne entellektüel anlamda ortaya çıkan yetersizlikte yaÅŸanacaktı.

Bu yetersizlik bir güne giderilemezdi ama genel görüntü zamanla da değişecek gibi değildi.

Türk dış politikasının daha çok öne çıktığı, dünya gündeminin en az iç politika kadar memleket meselesi haline geldiği dönemler her konunun uzmanı gazeteci analist tipinin önlenemez yükselişi de başlayacaktı.

Hamaset ve reel politik, haber yapmakla özlemleri dile getirmenin birbirine karıştığı, mikrofon uzatılan herkesin dünyaya nizamat vermeye kalktığı dönemler başlamıştı artık. Sayısı çok az kalan, hesabını veremeyeceği söz ve yorumdan kaçınan fikir ciddiyete sahip insanlar ise hızla sahadan silinmeye başlayacaktır.

Bu trend maalesef sona ermediği gibi zayıflama emareleri de göstermiyor. Bizim gazetelere mahsus her konuda her gün görüş beyan etmek zorunda olan yazarları en kolay kalem oynattıkları alanlardan biri olmayı sürdürüyor dış politika konusu. Üstelik iç politikada alan daraldıkça bölgesel ya da dünya sistemine dair kalem oynatmak bir çıkış olarak hayli işlevsel görünüyor. Yabancı dil bilmenin uluslararası ilişkiler uzmanı olmaya yettiği bir genel yaklaşım hemen her alanda kendini gösterecekti.

Siyasi görüşünüz, dünyaya bakışınız ne olursa olsun bazı alanların kendine özgü kavramları, teorik çerçeveyi bilmeden üzerinde kalem oynatmak sadece disipliner anlamda zaafiyet olmakla kalmaz başkalarına zarar verir. Çünkü temenni ile realitenin karşı karşıya geldiği yerde okuyucunuzu yanıltmış olursunuz.

Son zamanlarda muhafazakar kesimle Amerikancılığı bir ÅŸekilde sol olarak perdelemeyi sürdüren muhalif cenahta tam bir hamaset yarışı sürüyor.. Bir tarafta söz gelimi kıta sahanlığı ve bunun uluslararası hukuk açısından karşılığını hiç düşünmeden, yakın tarih okumadan Türk Yunan iliÅŸkileri, adalar karasuların ihlaline dair iri iri cümlelerle yorumlar okuyabilirsiniz. Suriye ulus devletin ortaya çıkışı, Baas ideolojisi, Kürtlerin siyasal statüleri, önemli bir nufusun Türkiye’den ne zaman ve ne sebeple göçtükleri gibi temel bilgilerden mahrum ideolojik saplantılarla Kürtleri savunmak adına iddialı yorumlar okuyabilirsiniz.

Mevcut dünya sisteminin adaletsiz ve güce dayalı bir yapı olduğunu düşünüyor olabilirsiniz ki öyledir. Dünyanın Sovyet ve Amerikan emperyalizmi arasında pay edilmesine dayalı sistem çökse de yerine henüz yeni bir düzen kurulmadığı gibi eskisi de Batı bloku lehine kurumları, hatta temel kavramları ile devam ediyor. Bu düzene itiraz etmek herkesin hakkı hatta bir sorumluluktur. Ancak kitleleri etkileyecek bir konumda yorum yapıyor, aydın sayılıyorsanız her argümanı yerli yerinde kullanmak zorundasınızdır. İtiraz ettiğiniz yahut beğendiğiniz bu dünya sisteminin temel argümanlarını, temel metinlerini, kavramsal çerçeveyi, yaslandığı anlaşmaları bilmek zorundasınız. Bunların hiç biri adil, hakça olmayabilir ama bu zeminden bihaber olarak dünyayı yorumlamaya kalkmak da önce kendinizi sonra sizi takip edenleri mahçup düşürmek demektir.

Bu noksanlıkla yapılan yorum ve serdedilen görüşleri üst üste koyduğunuzda yarınlara miras olacak birikimden çok çelişkiler yığınına dönmesi kaçınılmazdır. Özellikle siyasi tarih bilmeden dünyanın, bölgenin, ülkenin geçmişini yorumlayıp gelecek tasarımında bulunmak bu tür gazeteciliğin tipik örneğidir. Büyük sermayelerin aktarıldığı, en hafifinden mesleki yetersizliğin bu denli yaygın olduğu medyada söz gelimi politika yapıcılar, karar vericiler, sahadakiler bu tür yazı ve görüşleri ciddiye alır mı?

Ýlgili YazýlarDüşünce

Editör emreakif on October 4, 2016

Yorumunuz

Ä°sminiz(gerekli)

Email Adresiniz(gerekli)

KiÅŸisel Blogunuz

Comments

Diðer Yazýlar