Avrupa’nın gözünde “çar ve sultan”

Türkiye’nin Rusya ile yakınlaşması Batı Bloku’nu neden bu kadar kızdırdı? Türkiye’nin NATO’dan çıkıp, Rusya ile yeni bir ittifak kuracağından endişe ettiklerinden mi? Yoksa İran Rusya eksenli bölgesel bir ittifak kurarak askeri ekonomik bir pakt mı hayal ediyor Türkiye? Yahut alternatif olarak Şanghay İşbirliği’ne katılıp eksen mi değiştirecek? St.Petersbug’ta bunların hiç birinin gündeme gelmediğini, Türkiye’nin Batı’ya kepenk indirmeye niyetli olmadığını Avrupalılar gayet iyi biliyor.. Batılıların son gelişmelerden dolayı, Türkiye’nin böyle bir niyetinden kuşkulandıkları için sert, suçlayıcı tepki gösterdikleri de söylenemez.

Uluslararası ilişkilerde real politik faktörlerin belirleyici ağırlığının olduğu bir gerçekse bir o kadar önemli gerçek de tarihsel tecrübedir. Zaten siyaset, diplomasi, uluslararası ilişkiler gibi alanlarda anlamlı bir perspektif geliştirebilmek, yorumlayabilmek için tarih bilgisi ve buna dayalı analiz gereklidir.
Ankara’nın Rusya ile en gergin olduğu anda Batı’yı bile endişelendirecek bir hamle ile çok boyutlu işbirliğine gitmesini pratik gerekçelerin dışında nasıl okumalı? Şunu özellikle belirtmek gerekir: Avrupa’nın kaderini belirleyen stratejik faktör hep doğusu ile kurduğu ilişkiye bağlıdır. Avrupa içi dengeler doğusundaki iki büyük imparatorlukla yapılan ittifaklarla şekillendi. Bu iki imparatorluk Rusya ve Osmanlı. Nitekim Batılı medyanın “iki güçlü lider çar ve sultan” benzetmesi kafiyeli bir söz oyunu olmaktan çok bu tarihsel arkaplana bir göndermedir.

Rusya’nın Avrupa dengeleri açısından tekrar eski gücüne dönmüş olması yani Soğuk Savaş sonrası dönemin ortaya çıkardığı belirsizliğin, boşluğun yeniden Rus faktörü ile doldurulması AB içi dengeleri çok etkiledi. Mesela Almanya’nın enerji konusu başta olmak üzere Rusya ile kurduğu özel, stratejik ilişkilerin ABD ve Batı açısından hiç de önemsenmediğini kimse söyleyemez. Ukrayna krizi ve Kırım’ın ilhakı meselesi Avrupa içi dengelere doğrudan müdahale olmasının yanısıra NATO’nun Rusya’ya karşı hamlesinin yetersiz kalmasının sonucudur. Sovyetlerin dağılması sürecinde Ukrayna’ya tanınan bir tür tampon ülke statüsüne dayalı anlaşmayı de facto bozarak doğu sınırını kendi lehine belirlemek isteyen Batı’ya karşı Rus hamlesi Kırım’ın ilhakı oldu. Bu arada Almanya Rusya ile beraber kendine özgü alan açarak farklı düzeyde ilişikleri geliştirmeyi sürdürdü ki bu istatü gelecekte Avrupa sorunu haline gelebilir.

Bu durumda soru; St. Petersburg zirvesi sonrasına Avrupa’nın Almanya’ya göstermediği tepkiyi neden Türkiye’ye gösterdiği şeklinde formüle edilebilir.

Türkiye’nin dış politikada hareket alanını iyice daraltan, ekonomisini son derece olumsuz etkileyen ve hatta askeri tehdit oluşturan Rusya krizini çözmeye çalışmasının pratik gerekçeleri var. Aklıbaşında her ülke yönetimi böylesi krizi aşmak için farklı kanalları kullanarak çözüme kavuşturur. Türkiye’nin yaptığı da bundan ibaret.

Asıl Avrupa’yı kızdıran Türkiye’nin Rusya gibi Avrupa içi dengeleri belirleyici ağırlığı olan bir imparatorlukla kendi adına bir işbirliği geliştirmiş olmasıdır. Mevcut durumda olmasa bile potansiyel olarak Avrupa dengelerini etkileyen doğudaki stratejik unsuru olması Avrupa’nın patronları için sinir bozucu geliyor.

Tarihi tecrübenin tekrarlanması endişesi Türkiye’nin Rusya ile kendi başına ilişki geliştirirken Avrupa’nın belli ölçüde devredışı kalması anlaşmanın muhtevasından daha önemli bir sorun olarak görülüyor.

Sadece Avrupa içi dengeler değil, Amerika açısından Ortadoğu’da gerçekleştirmek istediği dizayn açısında kontrol dışı bir faktörün devreye girme ihtimali rahatsızlık veriyor. ABD’nin Suriye krizinde, önce isyanı teşvik edip sonra atıl kalması, ortaya çıkan siyasal vakumu Rusya’nın doldurması yeni denklemde farklı okumaları gerektiriyor. Zira Amerika ile Rusya’nın mikro Soğuk Savaş dengesini kurduğu Suriye de Türkiye’nin konumu hem kendi pozisyonu hem de küresel dengeler açından son derece çelişik biri görüntü arzediyor.

Amerika’nın Türkiye’yi denklem dışına iterek kurmak istediği oyuna karşılık Türkiye’nin Suriye’de karşı karşıya olduğu Rusya ile ittifak yapması şimdiden öngörülemeyen sonuçlara gebedir. Bu kördüğümün kısa ve orta vadede çözülmesi Türkiye’nin Suriye politikasında değişikliğe giderek Rusya ile en azından anlaşabilir pozisyona gelemsi gibi görünüyor. Ki bu da önemli bir kırılma demektir.

Karşı ittifaklar açısından olduğu kadar ittifak içi çelişkileri de iyice su yüzüne çıkaran St. Petersburg zirvesi Avrupa içi ve Ortadoğu denklemelerinde ilginç sonuçlar doğurabilir.

lgili YazlarDünya

Editr emreakif on August 15, 2016

Etiket: , , ,

Yorumunuz

İsminiz(gerekli)

Email Adresiniz(gerekli)

Kişisel Blogunuz

Comments

Dier Yazlar

Daha Yeni Yazlar:
Bir Önceki Yaz: