Vizesiz AB’nin bedeli

Roma’yı, yani Avrupa’nın temelini barbarlar sarsmıştı. Yani Kuzey Avrupalı paganlar… Roma’nın görkemi kuzeydeki barbarların iştahını çeken göç ve saldırlar Roma’nın sonunu getirdi.

Roma’nın yıkılışından bu yana Avrupa fikri yeni formlar kazansa da her Avrupalı gücün hedefi, birleşmiş bir ‘Avrupa imparatorluğu’, yani Roma’yı yeniden kurmak oldu. Büyük savaşların siyasi hedefi, Roma’yı yeniden kuracak liderliğin kime ait olacağıydı. Bu uğurda dünya savaşları bile çıktı. Avrupa Birliği bu imparatorluk hayalinin ilk kez barışçıl biçimde gerçekleştirilme projesi olarak okunabilir. Batı uygarlığının ufuk çizgisi, Roma’yı kanla kuramayınca ortak bir proje olarak, konsensüsle gerçekleştirmeyi deniyor.

Avrupa Birliği, yani Roma’nın barbarları kim?

Avrupa Birliği eski sömürge imparatorluklarının bakiyesi bir Avrupa düşünden ibaret. Zenginlik, refah toplumu, istikrar, teknolojik gelişmişlik dahil modern dünyanın göz kamaştıran nimetlerinin toplandığı coğrafyanın siyasal formülasyonu…

Eski sömürgelerdeki yerliler, en alttakiler, ötekileştirilmişler ise; bu göz kamaştıran zenginliği paylaşmak istemeyen ve aynı zamanda kurumakta olan nehre de yeni kaynaklar akıtmakta zorlanan Avrupa’nın sınırlarını zorluyor.

Avrupa Birliği’nin barbarları artık Güney’den geliyor. Üstün Kuzey ırkının ortak uygarlığı ilan edilen AB, Güneyli barbarlara karşı kendini korumakta zorlanıyor. Güney’in kaynaklarına da hala ihtiyacı var…

Cesetleri Akdeniz sularını yara yara kıyıya vuran Afrikalılar, havasız konteynırlarda can veren Asyalılar, karlı dağları aşarken can veren yoksullar… AB açısında sorun, yeni barbarların yeni Roma’yı yıkıp yıkmayacaklarından çok; bu zenginliğin, düzenin, refahın alttakilerle paylaşmadan nasıl sürdürüleceğinde yatıyor.

Kaçak yollardan Kuzey’e akın eden Güneyliler… Tıpkı Amerika’nın Güneyinden Latinlerin akışı gibi, Avrupa’nın Güneyinden Hıristiyan da olsa teni farklı insanların, Afrikalı, Asyalı, Müslümanların akışı geleceğin korkulu rüyasına dönüştü. Bir yanda Avrupa’nın eski sömürgelerle ilişkisi, diğer tarafta bu sömürgelerin kendi yaşadıkları yerlerde tutulma kaygısı sürdürülebilir bir ilişkiyi zorluyor.

Bu süreçte Avrupa Birliği’yle müzakere yürüten Türkiye’nin konumu Güneyli barbarlara karşı zoraki ortak ilişkisi düzeyinde duruyor… Geçtiğimiz günlerde AB ile yapılan vize anlaşması, Türk vatandaşları için sevindirici işaretler taşıyor. Üç günlük bir ziyaret için bile vize alırken sıradan bir memurun Avrupalı kaprisini çekmek hepimiz için yeterince aşağılayıcı. Taşıdığınız pasaportun itibar göstergesi haline gelen vize meselesinin AB tarafından tek taraflı istismar edilmesini dengeleyecek sonuçlar doğurursa herkes sevinecek bu anlaşmaya.

Türkiye ile AB ilişkilerinde tek yanlı uygulamaları dengeleyici bu anlaşma sadece vize boyutu ile ele alındı genelde. Oysa vize kolaylığının Türkiye’ye yüklediği insani sorumluluk boyutu, yani AB’nin Güneyli barbarlara, mültecilere dair uyguladığı politikalar bağlamında yüklediği sorumlulukların neler olduğu tartışılamadı.

Vize muafiyeti çerçevesinde imzalanan geri dönüş anlaşmasının neleri içerdiği konusu, pek çok önemli anlaşmada yapıldığı gibi gündeme gelmedi bile. ‘Geri dönüş anlaşması’, kısaca, Türkiye üzerinden AB’ye geçen kaçakların Türkiye’ye iadesi anlamına geliyor. Türkiye üzerinden Avrupa Birliği’ne geçen kaçakların sayısının on binlerle ifade edildiği düşünülecek olursa, bunların iadesini kabul etmek demek, yeni bir insani trajediye ev sahipliği yapmak anlamına geliyor. Avrupa’nın Güneylilerin gözünü kamaştıran hayat standartlarının, yani dünyadaki adaletsiz zenginliğin, dolaylı da olsa, faturasına ortak olmak. Türkiye üzerinden AB’ye girdiği düşünülen bir kaçağın, o kadar ülke geçtikten sonra Almanya’da yakalanırsa, Türkiye’ye iade edilmesi anlamına geliyor. Bu durum zaman içinde yüz binlerce insanın kamplarda toplanması demek.

Geçiş sürecinde, yani 3,5 yıllığına, Türk sınırlarının denetiminde ve bu mültecilere kurulacak kamplar konusunda AB destek sağlayacak. Olayın maddi boyutundan çok, Türkiye’nin kabul edilmediği bir Birliğin ahlaken sorunlu bir uygulamasına gönüllü olması… Bu durum sadece hükümet nezdinde değil, herkesin vicdanında sorgulamasını gerektiren insani bir sorumluluk, adalet duygusuna dair bir durumdur.

Türkiye’nin AB’ye tam üye oluncaya kadar en azından kendi vize politikalarını sürdürecek olması, siyasi ve önemli bir avantaj. AB’den korunma ve siyasi sığınma isteyenlerin bu uygulamadan muaf olması gibi ayrıntılar da önemli. Yine de bu mültecilerin nasıl tespit edilip ne şekilde Türkiye’ye gönderilecekleri, bundan sonraki akıbetleri, bunun toplumsal ve ahlaki sonuçları yeterince tartışılmadı. Vize sevincinin başkalarının hüznüne dönüşmesini sorgulamak gerekir. Maddi durumu yerinde bir azınlığın Londra, Paris gezisine vizesiz gitme imkanı karşılığında hangi ahlaki ilkelerin ihlal edilme riski olduğunu sorgulamak fert fert hepimizin görevi.

lgili YazlarDünya, Siyaset

Editr emreakif on December 12, 2013

Yorumunuz

İsminiz(gerekli)

Email Adresiniz(gerekli)

Kişisel Blogunuz

Comments

Dier Yazlar