Türkiye’nin (gücünün) sınırları

Suriye’de tırmanan olaylar bir ÅŸiddet sarmalına dönüşüyor. Bir yanda içe kapanmış bir rejim muhalefeti bastırmak adına kan dökmeye devam ediyor. DiÄŸer tarafta liderlikten, ortak stratejiden yoksun parçalanmış bir muhalefet söz konusu. Rejimin daha fazla kan dökmek pahasına sonuna kadar direneceÄŸi mesajı veriliyor. Muhalefet bir dış müdahaleye umut baÄŸlamış durumda.

Muhalefetin direniÅŸ stratejisi; dış desteÄŸe dayalı kısa sürede sonuç alma umudunun yerine , uzun süreli bir kanlı hesaplaÅŸmaya dönüşeceÄŸe benziyor. Amerika’nın ve Avrupa’nın yani Batının klasik ambargo uygulamalarının dışında Suriye’ye kısa vadede bir fiili müdahale yapma niyetinin olmadığı gittikçe daha da belirginleÅŸiyor.

Bu durumdan en fazla etkilenecek ülke Türkiye. Güneyimizdeki olaylara dair, geçen yaz ortalarından itibaren adeta meydan okuyan söylemin tonunda belirgin bir düşüş var. Gerek baÅŸbakanın gerekse DışiÅŸleri Bakanın, neredeyse ertesi gün karadan ve havadan Suriye’ye bir harekat baÅŸlatacakmış izlenimi veren söylemlerinde belirgin bir farklılaÅŸma gözlemleniyor.

Her ne kadar Esad’ a yönelik sert sözler sarf edilse de stratejik müdahale yapmaya yönelik bir niyetin en azından ÅŸimdilik olmadığını ima eden bir dil kullanılıyor. Türkiye’nin daha önceki tutumu, adeta Arap Baharında oynadığını düşündüğü role benzer bir misyonla Suriye’deki geliÅŸmeleri yönlendirebileceÄŸini düşündüğü izlenimi veriyordu.

Ne var ki ne Amerika’nın ne de bu iÅŸte kolonyal gücünü göstermek isteyen Fransa’nın hiç de acelesi olmadığı, adeta ortamın olgunlaÅŸmasını bekler bir politika izlediÄŸi gün geçtikçe daha iyi ortaya çıkmaya baÅŸladı. Amerika’nın, Irak ve Afganistan’dan çekilirken seçim sürecine girmiÅŸ olmasından dolayı; kısa vadede böylesi bir askeri müdahale opsiyonunun ne iç ne de uluslararası dengeler açısından elveriÅŸli olmadığı açık. Rusya ve Çin’in BM Güvenlik Konseyi’ndeki veto kartını oynaması uluslararası bir müdahalenin önünü kesmiÅŸ görünüyor.

En azından taktiksel anlamda Rusya ve Çin Suriye üzerinden bölgeye müdahale edebilme imkanı yakalamış oldular. Batının Suriye üzerinden Ä°ran’ı sıkıştırma planı en azından diplomatik ve ekonomik nihai olarak sonuç almasa da belli bir oranda köşeye sıkıştırdığı açık.

Üstelik binlerce kişinin akan kanı üzerinden bölgede mezhep ve etnik yapıya dayalı bir parçalanmayı, kamplaşmayı hatta sıcak çatışmayı tetikleyecek bir tutum her geçen gün daha çok belirginleşmekte. Özellikle Körfez Ülkeleri ve Suud üzerinden Arapları harekete geçirerek şii-sunii ekseninde bir kışkırtıcı söylem Baas diktasının katlettiği sivilleri kurtarmaya yetmiyor elbet. Üstelik İran-Suriye stratejik ilişkisi devreye girince, katliamın arkasında İran-Şiiliğini işaret eden sekter parçalanmayı tahrik edici dil devreye girerek Lübnan benzeri parçalanmanın bölge geneline yayılması riski gittikçe artıyor.

Libya örneÄŸpi, NATO gücünün seferber edildiÄŸi, liberal müdahaleciliÄŸin zaferi sayılan ya da bunca kan aktıktan ve her ÅŸeyin yerli yerine oturduÄŸu varsayılan bir dönemde; ikiye bölünmenin iÅŸaretlerini verdiÄŸi ÅŸu günlerde; OrtadoÄŸu’daki çatışmayı nereye götüreceÄŸi konusunda fikir verebilir. Ãœstelik dış güçlerin marifetiyle Kaddafi’ den “kurtulan” Libya yine aynı güçlerce bölünürken.

Nitekim Suriye’yi iç mesele ilan eden, her an müdahale edecek tarzdaki yaklaşımdan, DavutoÄŸlu’ nun bölgenin etnik, mezhebi parçalanmasına yol açacak bir “LübnanlaÅŸma Tehlikesi” yaklaşımına gelinmesi; Türkiye’nin gücünün sınırına vardığını gösterir. Türkiye’nin batılı ülkeler tarafından müdahale etmesi için her türlü argüman kullanılarak kışkırtıldığını bir çok defa yazdık. Bir yanda Suriye’deki Baas diktası bahane edilerek; demokrasi, insan hakları argümanı; diÄŸer tarafta mezhebi ve etnik farklılıklar Alevi-Sunni, Arap-Kürt-tTürk ayrımı tetiklenerek müdahaleye yol açacak hassasiyetler sürekli kaşındı. Tüm hassas unsurlar ilaveten bir tür yeni Osmanlılık söylemini ve bölge liderliÄŸi gibi belli duyguları okÅŸayıcı bir dil hem resmi düzeyde hem muhafazakar kesimler üzerinde etkin biçimde kullanıldı.

Gelinen noktada hükümetin; Batının, Türkiye’ye liderlik yapmasından çok Suriye konusunda “koç başı” gibi kullanma niyetinde olduÄŸunu kavramış olduÄŸuna dair iÅŸaretler var. En azından böyle umuyorum.. Askeri çatışmayı içeren /gerektiren “güvenlik koridoru” açma fikrinin bile ne uluslararası desteÄŸini ne de meÅŸru zeminini bulamayan Türkiye yol ayrımına gelmiÅŸ görünüyor.

Batının niyeti bir yana; akan kanın durması, etnik ve mezhep esasına dayalı ayrışmanın önüne geçilebilmesi için Türkiye hala önemli bir rol oynayabilir. Muhtemelen baÅŸbakanın bu ay sonuna doÄŸru Ä°ran’a yapacağı ziyaretin; Suriye üzerinde etkili olabilecek iki bölge gücünün, imkanlarını görüşme gezisi olma ihtimali çok yüksek.

Türkiye kendisine atfedilen “gücünün sınırını” gördüğü noktada gerçek gücünü kullanabilir.

Ýlgili YazýlarSiyaset

Editör emreakif on March 8, 2012

Yorumunuz

Ä°sminiz(gerekli)

Email Adresiniz(gerekli)

KiÅŸisel Blogunuz

Comments

Diðer Yazýlar