Söylemin sosyal maliyeti

Dış politikada ulusal çıkarlar, hedefler söz konusu olduğunda genel bir uzlaşı, dayanışma sağlanır. Köklü milletlerin kimliklerinin olıuşumunda milli hedeflerin, dar anlamda dış politikaların önemli etkisi vardır. Bu hedeflerin her zaman haklılık içerdiği, adaleti ve doğruyu gösterdiği vaki değildir ne yazık ki. Hükümetlerin bu tür milli duygular üzerinden farklı politikaları hayata geçirmeleri toplumu seferrber etmeleri sık başvurulan yöntemlerden biridir.

Kitleleri harekete geçiren ulusal gurur, heyecan dalgasının vaad ettikleri ile somut gerçeklik çok farklı olabilir. Böylesi ihtimale karşı da ‘dış düşman’ gibi tehdit algıları, ortak korku ve kaygılar etrafında kitleler motive edilir. Heyecan ya da korku üzerine kurulan politikaların ‘sosyal maliyet’ine de hazırlıklı olmak gerekir.

Türkiye’nin son bir kaç yıl içinde dış poltikada daha çok heyecan kısmı ağır basan bunun üzerinden özgüven, kimlik inÅŸasına dayalı bir söylem geliÅŸtirildi… Yer yer korku algısının da kullanıldığı bu siyasetin baÅŸarısı yahut baÅŸarısızlığından çok, ön görülmemiÅŸ sosyal maliyeti üzerinde pek kafa yorulmadı.

Ortadoğu gibi bölgesel ve küresel aktörlerin, farklı dinamiklerin son derece aktif olduğu bölgede öngörülmemiş sonuçlara hazırlıklı olmak gerekir..

Suriye konusu tüm bu unsurları bir arada içiçe geçtiği sonuçları son derece sancılı, bedeli insan hayatıyla ödenen bir tecrübe alanı oldu. Suriye politikasını destekleyenler kadar eleştirenlerin, sonuca ayarlı analizlerin ihmal ettiği sosyal maliyeti genelde ihmal edildi. Bu ihmal sadece analistlerin sosyal miyopluğu ile sınırlı değil elbette.

Artık sadece mülteci kamplarının olduÄŸu illerle sınırlı olmayan büyük ÅŸehirler baÅŸta olmak üzere gündelik hayatın bir parçası haline gelen Suriyeli sığınmacılar gerçeÄŸi var. Türkiye’nin Suriyeli mültecilere kucak açması, misafir etmesinden daha tabi bir ÅŸey olamazdı. Sınırın hemen ötesinde yaÅŸanan insanlık dramına maruz kalan insanlara ev sahipliÄŸi yapmak kardeÅŸlik hukuku gereÄŸidir.

Ne var ki, Suriye krizinin hükümetin hiç de beklemediÄŸi bir sürece evrilmesi milyonları bulan kitlelerin Anadolu’ya dayanmasıyla sonuçlandı. Bu kitlesel akış hala devam ediyor..

Kabul etmek gerekir ki, ÅŸu ana kadar büyük ölçüde Anadolu insanı bu misafirlere ev sahipliÄŸi yaptı. Kurulan çadır kentlerde devletin misafir ettiÄŸi yüzbinlerden ayrı oalrak ÅŸehirlere dağılan on binlerce Suriyeli hayatımızın bir parçası haline gelmeye baÅŸladı.Ä°ÅŸ arayan, barınacak bir çatı bulmaya çalışan, parklarda yatıp kalkan ya da metruk binalarda yeni bir ülkede hayata tutunmaya çalışan insan manzaraları…

Şu ana kadar küçük çapta provokasyonların dışında korkulan olmadı.

Ne var ki gittikçe uzayan kriz ve yakın zamanda bitmeyeceği anlaşılan Suriye krizinin sosyal boyutu ile daha çok yüzleşmek zorunda kalacağız.

Bu toprakların barındırdığı kültüre, geleneğe rağmen yozlaşmaya yüz tutan yanımız Suriye sınavında ortaya çıktı. Bir yanda pek çok ilde kendi imkanları ile her şeyini yitimiş insanlara sahip çıkmaya çalışan Müslüman vicdanı. Devletin imkanlarından ayrı olarak kaldırımdaki geçitlerde karşılaştığı insanlara sahip çıkmaya çalışan kucaklayıcı bilinç..

DiÄŸer tarafta ulusalcılığın, bencilliÄŸin, toplumsal kibrin yükseliÅŸe geçmesiyle vicdanları kanatan tavırlar…

Derinden derine iÅŸlemeye baÅŸlayan etno milliyetçilik tehlikeli sinyaller veriyor. Yıllarca sürdürülen Türk – Kürt çatışmasının bu toprakların kimyasına nasıl zarar verdiÄŸini, dokusunu nasıl tahrip ettiÄŸinin sonuçlarıyla karşılaşıyoruz. Ä°slami duyarlılığın zayıfladığı, geleneÄŸin çöktüğü, bireyci, bencil materyalist insan tipinin etnomilliyetçilik ateÅŸiyle tahrik edildiÄŸinde hepimizi utandıracak sosyal patlamalar kapıda demektir.

Memleket, bir yanda mezhep eksenli bir çatışmanın diğer yanda Türk oryantalizminin alamet-i farikası olan Arap düşmanlığının ötekileştirici, ırkçı tepkilerine uygun tarla haline getiriliyor. Bu tehlikenin sanılandan daha yakın olması, sadece Suriyelilere karşı bir sorun değil, bizi biz yapan temel değerler açısından tehlike çanlarının çaldığının işaretidir.

Türkiye’nin sathına yayılan Suriyelilerin de yeni duruma hazırlanmaları, sosyo ekonomik durumlarını istismar edecek unsurlara karşı önlemlerin alınması, yardımların istismarının engellenmesi gibi bu tür altüst oluÅŸ durumlarında ortaya çıkacak tüm sorunlarla yüzleÅŸmeye yeni yeni baÅŸladık.. İç savaÅŸ ÅŸartlarının yaÅŸandığı ülkesini terkedip mülteci durumuna düşenlerin nelerle karşılaÅŸacaklarını tahmin etmek güç deÄŸil.Bunların hepsi Suriyeliler için de geçerli. YaÅŸanılanları istismar edenler bir tarafa örgütlü suç ÅŸebekelerinin devreye girmesiyle insan ticaretinden emek sömürüsüne, ahlaki sorunlardan yerli unsurlarla çatışmaya varabilecek sosyal maliyetler ortaya çıkar.

OrtadoÄŸu’ya nizamat verirken kendi içimizde yüzleÅŸmek zorunda olduÄŸumuz sorunların sosyal maliyeti üzerinde yeterince kafa yorulmadığı, bunun alt yapısının hazırlanmadığını akla getiren bir tablo çıkıyor karşımıza.

Suriyeli mültecilerin karşılaştıkları sorunlar ve bunlara vereceğimiz cevaplar toplumun nerden nereye savrulduğunu gösteren bir laboratuar işlevi görüyor. Aynı zamanda devletin krizlere, dış politika yapımının sosyal maliyetine karşı ne kadar hazırlıklı olduğunun da test edildiği ortak sınavdan geçiyoruz.

Ýlgili YazýlarDüşünce, Siyaset

Editör emreakif on August 28, 2014

Yorumunuz

Ä°sminiz(gerekli)

Email Adresiniz(gerekli)

KiÅŸisel Blogunuz

Comments

Diðer Yazýlar

Daha Yeni Yazýlar:
Bir Önceki Yazý: