Sistemin sinir uçları

Ä°mparatorlukların tasfiyesi sonrası ortaya çıkan uluslararası sistemde Türkiye’nin durumu istisnaidir. Batılı imparatorluklar tasfiye edildiÄŸinde jeopolitik ve jeostratejik hinterlandı yeni duruma adapte ederek, bir ÅŸekilde nüfuz alanlarını sürdürdüler. Britanya’nın, Fransa’nın imparatorluklarının tasfiyesi sömürgelerinden el etek çekmeleri anlamına gelmedi. Bir ÅŸekilde yeni formülasyonlarla (Common Wealth gibi) ekonomik ve siyasal bağımlılık iliÅŸkisini sürdürmeye devam ettiler. Bunu mümkün kılan en önemli argümanlar da kültür ve dil ortak paydası idi.
Osmanlı’nın tasfiyesinde ise hafızası ve mirası ile tamamen tarihten silinmesi hedeflendi. Osmanlı’yı tasfiye eden emperyalist güçler mirasına konarak vassal iliÅŸkilerini tesis ettiler. Zaten Osmanlı’yı tasfiyeye götüren de onun jeoekonomik ve jeostratejik mirası idi. Petrolün dünya ekonomisindeki stratejik önemi anlaşıldıktan sonra bu silahın Osmanlı’ya bırakılmaması gerekiyordu. Ve tasfiye sonrası bu ekonomik mirasa da sömürgeciler konacaktı.

Türkiye’nin doÄŸuÅŸu ile Osmanlı geçmiÅŸinin reddi hikayesinin böylesi stratejik bir arka planı var. Osmanlı’yı geri bir medeniyetin temsilcisi olduÄŸu için reddettiÄŸini ileri süren Cumhuriyet elitleri aslında sömürgecilerin konduÄŸu maddi mirasın da hatırlanmamasına hizmet ettiklerinin farkında bile deÄŸillerdi belki.

Bugünlerde gündeme gelen Musul, Lozan gibi konular bu çerçevede dünya sisteminin sinir uçlarına dokunmak demektir. Sistemin sinir uçlarına dokunmanın maliyeti de o derece büyük olabilir.

Türkiye’nin herhangi bir ulus devlet olmayı içine sindirmesinin adıdır Lozan. Teorik olarak ulus devletin imparatorluk hayalleri kurması, bu yönde stratejiler belirlemesi bir çeliÅŸki. DiÄŸer tarafta, tasfiyenin tümüyle tamamlanmadığı, tasfiyede yeni düzenlemeler yapılmak istendiÄŸi ve bu düzenlemede Türkiye’nin kendine düşen misyonu yerine getirmesi gerektiÄŸini ima edenler de yok deÄŸil. Bu durumda iki farklı çeliÅŸki/soru ortaya çıktı. Ä°lki, tasfiye edilmiÅŸ bir imparatorluÄŸun varisi olmak tespitinden yola çıkan yaklaşım aynı zamanda ‘sıfır sorun’ ile ‘tarihi miras’ gerilimi arasında bir yol almaya çalıştı. Bu gerilimi aÅŸabilmek için ÅŸu soruların cevaplanması gerekiyordu: EÄŸer herhangi bir ulus devlet deÄŸil de imparatorluk varisi ise henüz hesabı görülmemiÅŸ pek çok sorunu halletmesi gerekiyordu. Bu da reel gücü ile romantize ettiÄŸi geçmiÅŸi arasında senkronize bir stratejiyi gerekli kılıyordu. Real politik anlamda bu yaklaşım neo ittihatçılığı çaÄŸrıştıran anakronizmi ortaya çıkaracaktı.
Zira tasfiye edilmiş imparatorluğun mirası milletlerarası sorunlarını masaya getirmek tasfiyenin bakiyesi olan sahadaki yapay unsurlar ve onların sömürgeci patronları ile hesaplaşmayı gerektirecekti ki bu da pratik gücünü ve siyasal anlamda ulus devlet modelini aşan bir durumdu.
İkinci soru mevcut ulus devlet yapısı, anlayışı ve meşruiyet sınırları dahilinde imparatorluk siyasetinin ne kadar mümkün olacağı, bunun argümanlarının ne olacağı sorusudur. Tarihi bağlar, devralınan tarihi miras tek başına böylesi bir siyasal, kültürel dizaynı gerçekleştirmeye elverecek mi?

Türkiye Ä°slamcıları açısından asıl açmaz ise, Ä°ttihatçılıkla Ä°slamcılık arasındaki ayrışmayı belirleyen çizgi yani olayın Ä°slami çözümü ve fıkhi boyutudur. Muhtemelen de OrtadoÄŸu yeniden tanzim edilirken, özellikle Arap Baharı sonrası geliÅŸmelerde Türkiye’yi heveslendiren tutum ve yönelimlerde hemen hemen hiç gündeme getirilmeyen fıkhi boyutunun, Ä°slami temellerinin ne olacağı sorusudur.

Ulus devletin sadece ulusal sınırlar, hinterlandı ile iliÅŸkileri ve ulus kimlik siyaseti ile sınırlı olmayıp, uluslararası iliÅŸkileri de sekülerize eden özelliÄŸinin olduÄŸu bu süreçte görmezlikten gelindi. Ä°mparatorluÄŸun mirasına sahip çıkmak, tarihi sorumlulukları yerine getirmek argümanı ile baÅŸlayan ki bunların önemli kısmı yeni dönemde Türkiye’yi müdahil olmaya zorlayan geliÅŸme ve realiteler de olsa, gerekçelendirmenin Ä°slami zeminin tartışılmamış olmasıdır. Ãœstelik bu yaklaşımın kamuoyunda yaygın olarak Ä°slamcılık ve ümmet bilinci ile karıştırılmış olması heveslenilen rolün Ä°slamcılık perspektifinden ele alınmayı, sorgulamayı iptal etmiyor

SoÄŸuk SavaÅŸ dönemine kadar bu tür sorularla yüzleÅŸmemeyi, üzerine sünger çekmeyi tercih ederek dünya sistemiyle uyum siyaset izleyen Türkiye’nin OrtadoÄŸu’nun yeniden dizayn edildiÄŸi ortamda sadece tarihle deÄŸil ideolojik ezberlerle de yüzleÅŸmesi gerekecek.

Ýlgili YazýlarDüşünce

Editör emreakif on October 20, 2016

Etiket: ,

Yorumunuz

Ä°sminiz(gerekli)

Email Adresiniz(gerekli)

KiÅŸisel Blogunuz

Comments

Diðer Yazýlar

Daha Yeni Yazýlar: