Postmodern tasavvur tuzağı

Postmodern tartışmalar Türkiye’ye çok geç girdi. Modernizmle hesaplaÅŸamamış, bunu aÅŸamamış aydınlarımızın postmodernizmle tanışmaları da iÄŸreti bir duruÅŸ sergiledi. Türk modernleÅŸmesini kutsayan elitist okur-yazarların postmodern eleÅŸtirilerden hazzetmemesi gayet anlaşılır bir durumdu; aksi kendini inkar olurdu.

Ne ki, postmodern tartışmalara büyük hevesle atlayanların başında seçkinler zümresinin yaramaz çocukları, bir de Müslüman aydınlar vardı. Müslüman aydınların postmodernizmle ilişkisi talihsiz bir seyir izledi. Moderniteyi eleştirmek için adeta postmodern teorinin argümanlarına sığındılar. Bu argümanların moderniteye yönelik sahici, temelden bir eleştiri olduğunu varsayarak özellikle ulusdevlet sorunsalı ve doğurduğu sonuçlar üzerinden kendi argümanlarını kurabileceklerini düşündüler.

Ulusdevletin ideolojik dayanaklarını, ulusçuluÄŸu, tek boyutlu – tek sesli toplum modelini eleÅŸtirmede kullanışlı argümanlar sunan postmodern teorinin temelde modernite içi eleÅŸtiri olduÄŸu, modernitenin kimi sonuçlarına ve bunu besleyen Batı toplumlarının yerleÅŸik deÄŸerlerine bir tür kafa tutmaktan ibaret olduÄŸunu göz ardı ederek aceleci ve de pragmatist bir tutumun tuzağına düşüldü. Hıristiyanlık eleÅŸtirisinin aynı zamanda bir din eleÅŸtirisi ve dolayısıyla Ä°slam eleÅŸtirisi olabileceÄŸini bile fark edecek ‘entelektüel basiret’i gösteremediklerini söyleyebiliriz.

Türkiye’deki Kemalist modernleÅŸmeyi, postmodernist okumayla eleÅŸtirip söz gelimi Kürtçülük/Türkçülük sorunu, din-devlet iliÅŸkisi gibi temel meselelere sıkıştırmaya kalkışmak sadece eleÅŸtirel iÅŸtahayı tatmin edebilirdi. Bu tür eklektik modernite eleÅŸtirisi zaman içinde dinle kurulan iliÅŸkinin yerine ikame edilen ödünç alınmış bir dile dönüşse de biyolojik ömrünü tamamlayan modernist ulusçuluk ve devlet anlayışının yerine ne konacağı sorusu çoktan unutulmuÅŸtu.

Ulusçuluğu doğuran ulusdevlet anlayışı yıkılırken çevrede seküler Kürtçülüğün, merkezde ise muhafazakar Türkçülüğün yeşermeye başlaması paradoksal gibi görünse de yüzleşilmesi gereken yeni bir durum. Özellikle eski İslamcıların muhafazakarlara dönüşmesine yahut muhafazakarlaşan İslamcıların muhafazakar devletçiliğe, muhafazakar Türkçülüğe evrilmesine karşılık seküler Türkçü ulusçuluktan çok çeken kimi Kürtlerin de seküler-ulusçu Kürtçülüğe evrilmesi gibi tuhaf bir durumla karşı karşıyayız.

Postmodern eleÅŸtiriye sığınarak ulusdevleti, ulusçuluÄŸu eleÅŸtiren muhafazakar ve eski Ä°slamcıların elinde iki seçenek vardı; ya sahih kavramlara, yani kendi paradigmalarına geri dönerek duruÅŸ sergilemek yahut modern ulus/çu devletin bıraktığı boÅŸluÄŸu yine modern paradigmanın imkanlarına sığınarak doldurmaya çalışmak. Büyük çoÄŸunluk ikinci yöntemi seçerek liberal yahut ‘neo-Ä°ttihatçı’ söylemle kendini aÅŸmayı deneyecekti.

Ortak bir tasavvur etrafında buluşmak adına uygulanan tek tip insan ve toplum modeline karşı çıkarken birden Kürt ulusçuluğu ile karşı karşıya kalan bu postmodern şaşkınlık hali her iki tarafta da devam ediyor. Kimlik ve ötekileştirme itirazları yarım yüzyıl öncesinin modern ulusçuluğunu Kürtlük ve Kürtçülük adına yeniden inşa edilerek tarih dışı bir yanılsamayı yaşıyor. Yeni durumu ödünç kavramlarla açıklamakta zorlanan, buna karşılık eleştirdiği eski hali daha muhafazakar çehre ile aşmaya çalışanlar için postmodern eleştiri çoktan unutulduğu gibi liberal söylem de eskimiş görünüyor. Üstelik liberallerle de makas gittikçe açılırken neo-İttihatçılığın doğmadan ölmeye mahkum olduğu idrak edilmiş durumda.

Postmodern eleştirinin temelde sahip olunan sahih değerleri de yıkmak için kullanışlı olabileceği, hem ortak tasavvur boşluğunun ortaya çıkmasıyla hem de yaşanan son toplumsal gerilimlerle daha da hissedildi. Postmodern eleştiri Kürtlerle de, başkalarıyla da ortak bir tasavvur imkanını ortadan kaldırdı. Aynı şekilde din, devlet ve toplum ilişkilerinin dokusunu parçaladı. Bir tür nihilizme yahut protestan din anlayışına kapı araladı. Liberal düşünce ise sahte bir özgürlük ve ikiyüzlü bir adaletten başka bir şey sunmayacaktı.

Gelinen noktada OrtadoÄŸu’nun sekter ve ulusal parçacıklara yeniden bölünmesine yol açacak kimi ödünç kavramlar/emanet argümanlar yerine pragmatizme düşmeyen, bunu aÅŸan sahih bir duruÅŸ ve dil geliÅŸtirmek zorundayız. Bunu ne Türk ulusçuları ve arkasındaki devletçi zihniyet ne de Batıcı seçkinler gerçekleÅŸtiremeyeceÄŸi gibi her durumda hep alacaklı görüntü sergileyen Kürt ulusçuları da yapamaz.

Ýlgili YazýlarDüşünce, Siyaset

Editör emreakif on September 26, 2013

Yorumunuz

Ä°sminiz(gerekli)

Email Adresiniz(gerekli)

KiÅŸisel Blogunuz

Comments

Diðer Yazýlar