Ritmin gücü

Uluslararası yarışmalarda karşımıza çıkar marşlar. Madalya törenlerinde anlamadığınız bir dilde, hoşlanmadığınız hatta size hiç hitap etmeyen bir müzik çalmaya başlar. Madalya sahibinin yarı ibadet hissiyle bir huşu maskesi takınarak dinlediği marşlar çoğu kez soğuk ve boğuk gelir. Bu durum sadece farklı bir kültürün müzik anlayışının notalara dökülmüş şeklinin, bestenin, sesleri kulağımıza aşina gelmeyen enstrümanların bir sonucu olduğunu düşünürdüm. Buna karşılık anlamadığımız bir dilde olmasına rağmen kanımızı çağıldatan kimi marşlar da olabilir. Mesela Boşnakların değiştirilmeden önceki marşları böyledir.

DEVAMI>>>

Kimyası bozulan insanlık

Kimyası bozulmuş bir dünyada önce çocuklar ölür.

Yüzlerinde asılı kalan o masum tebessüm solarken insanlığın bozulan kimyasına son bir bakıştır çocukların ölümü…

Çocuklar ölürken bile bize yitirdiğimiz bir şeyleri hatırlatır.
DEVAMI>>>

Reklamın sahte gerçekleri

Her toplumun alamet-i farikası olabilecek bazı özellikler öne çıkar. Reklam da tüketim alışkanlıklarından beslenen kapitalist ilişkilerin en önemli alametlerinden…

Reklamın artık hayatımızı tümüyle kuşattığı, sadece temel ihtiyaçlarımızın nasıl karşılanacağını belirlemekle kalmayıp dünya görüşümüzü, siyasal tercihlerimizi bile yönlendirdiği bir medya çağındayız. Bunun bir realite olarak karşımıza çıkması reklamın özünde yatan sahteliği meşrulaştırmayı gerektirmez. Bilakis tam da bu noktada, yani hayatımızı tüketim merkezli bir algıyla kuşatan ayartıcı kitle iletişim unsuruyla hesaplaşmayı gerektirir.

DEVAMI>>>

ABD’nin Kürtleri

Amerikan Dışişleri Bakanı Tillerson’ın Türkiye ziyaretinden ne sonuç çıkarmamız gerekir? Yapılan açıklamalara bakılacak olursa Amerikalılar bildiklerini okumaya devam edecek. Bence görüşmelerin özeti şu cümlede yatıyor: “… Çok açık ve faydalı tartışmalar yapmaya devam ediyoruz. Cumhurbaşkanı ve Başbakan da bugün yaptığımız bütün bu konuşmaları dikkate alacaktır.”
DEVAMI>>>

PAPA ve Avrupa’nın yön duygusu

Roma Antlaşması’nın imzalanmasının 60. yıl dönümü kutlamalarında Papa’nın yaptığı açıklamalardan çok verdiği resim daha çok öne çıktı. Siyasette bilinen bir gerçektir. Siyasiler sanat eserlerini mesaj olarak kullanırlar.
DEVAMI>>>

Batı ile hesaplaşma zamanı mı?

Gazete manşetlerine, Avrupa ve Amerikalı medya aygıtlarının söylem ve ithamlarına bakılacak olursa adeta birbirini hiç anlamayan, aralarında hiçbir tarihsel temas tecrübesi olmayan farklı dünyaların tepkilerini görürüz.

Hegemonik sistemle baş etmek isteyen Müslümanların her şeyden önce entelektüel olarak Batı ile hesaplaşmaları gerekir. Hesaplaşılması gerken Batı politik polemiklerin aynasında baktığımız Batı değil elbette. Daha doğrusu sadece politik polemiklerden, güncel zıtlaşmalardan ibaret değil. Batı uygarlığının bize sunduğu düşünme biçimi, askeri ve ekonomik dayatmaları ile tüm insanlığa icbar edilen hayat tarzı olmalıdır bu.
DEVAMI>>>

Sultanın torunları

Artık yeni bir magazin konumuz oldu; Osmanlı hanedanından kaçıncı kuşaktan torunu dedi ki.. şeklinde başlayan sansasyonel haberler. Haberin veriliş biçimine bakarsanız sanki sultan Topkapı’da veya hâlâ Dolmabahçe’de oturuyor hanedandan bir prens ya da prensesten saltanat çevresinin ne düşündüğü ya da olaylara nasıl yaklaştığı hakkında fikir edinmek için birinci elden bir kaynaktan görüş alınıyor.
DEVAMI>>>

Piramitlerin gölgesi

Nihayet başa döndük; Hüsnü Mübarek işlediği suçlardan beraat ederek sıcak yuvasına döndü. Mursi belki de hiç aklında olamadığı halde, seçimle devlet başkanı oldu, hâlâ zindanda yatıyor.

Arap Baharı’nın estirdiği coşku ve devrim romantizmi ‘gerçekte neler oldu, nerede yanlış yapıldı, hala hangi yanlışların devrimci yalanlarla desteklendiği’ yönündeki soruları sormamızı engelliyor.
DEVAMI>>>

Toptancı Avrupa karşıtlığına düşmeden

Hollanda ile yaşanan kriz ‘Avrupa sorunu’nu yeniden hatırlattı. Diğer tarafta, Avrupalılar açısından da ‘doğu sorunu’na dönüşü akla getiren dayanışma açıklamaları yapılıyor. Bu tür durumlarda devletlerin izlediği politikalar tarihsel, kültürel refleksleri yansıtır.

Oyun kurucu olan güçler reelpolitik olanla stratejik faydayı birbiriyle çelişmeden yürütür. Yaşanan krizin ne kadarının reelpolitik ne kadarının süreklilik arz eden bir stratejinin parçası olduğunu gözeterek yorumlamak gerekir.
DEVAMI>>>

Şehir düşüncesi yahut romantizm

Türkiye 1950’lerden başlayıp gittikçe artan hızda şehirleşiyor, daha doğrusu şehirlere göçüyor. Toplumsal, kültürel anlamda geleneksel dokusunu hızla kaybeden şehirlerimiz aynı zamanda modernleşmenin sorunlarıyla hesaplaşıyor. Ne var ki bu kadar çok boyutlu değişimin yaşandığı bir zaman diliminde şehir ve şehirleşmeye dair kayda değer çok az çalışma var. Son dönemde şehir üzerine yapılan yayınlarda eskiye kıyasla dikkati çekecek biçimde artış oldu. Şehirlerimizin neredeyse geri gelmeyecek biçimde yapı bozumuna, doku dağılımına uğradığı bir dönemde şehir üzerine bir kaç tercümenin dışında özgün çalışmalara, düşünceye ihtiyaç var.
DEVAMI>>>