OÄŸuz Atay’ın Mehmet Akif’i

Türk entelijansiyasının bir yerlilik sorunu olduÄŸu hep tekrarlanır. YerliliÄŸin tanımı müphem olsa da halkını aydınlatmayı kendisi için kutsal bir misyon olarak gören Türk aydınının kendi toplumuna, toplumun deÄŸerlerine yabancı, hatta bigane kaldığı çok açık. Türk aydınının “büyük yalnızlığı”, arafta kalmışlığı onulmaz bir derttir.

Batıcı aydınlar arasında yerlilik sancısı çekenlerin de ait oldukları entelektüel çevreden soyutlanmak, dışlanmak, hiçliğe mahkum edilmek gibi ikinci bir yalnızlaşmayı göze almak zorunda kalmaları çelişkinin bir başka boyutu.

Sözgelimi Kemal Tahir tarihle, toplumla kurmaya çalıştığı iliÅŸki nedeniyle dışlanmış; resmi ideolojinin cezalandırması bir yana sol çevrelerce de dışlanmayı göze alması gerekti. Bu çizgiyi önemseyen aydınların hakim sol çevrelerde yokluÄŸa mahkum ediliÅŸleri buyurgan batılılaÅŸmanın tipik tezahürü. YetiÅŸme ÅŸartları, dünya görüşü nedeniyle içinde yaÅŸadığı halka yabancılaÅŸma halinin yanında, dahil olduÄŸu dar çevrenin de dışına itilmek gibi katmerli yalnızlıktır bu. Zaten büyük ölçüde sol gelenek resmi ideoloji ile, Kemalizm’le, özdeÅŸlik içinde geliÅŸti, gücünü büyük ölçüde oradan aldı…

OÄŸuz Atay bu yaman çeliÅŸkiyi derin yaÅŸamış aydınlardan biri. Halit RefiÄŸ’e yazdığı mektupları (Halit RefiÄŸ’e Mektuplar, Everest yay.) okurken dönemin siyasal ortamının yanı sıra gerçeklikten, toplumdan kopmuÅŸ entelijansiyanın halini düşünmekten edemedim. Kemal Tahir’e yakınlığı bilindiÄŸi için kendisinin nasıl dışlandığından dert yanıyor OÄŸuz Atay…

“Mehmet Akif’i (Safahat) okudum. Adamın gücüne, sevgisine hayran oldum. Åžimdiye kadar böyle gerçekten imanlı bir adama rastlamamıştım. Fakat ona da, örümcek kafalı, miskin saÄŸcılar sahip çıkıyorlar. Sahip çıktıklarına göre bir ÅŸey yapsalar ya” (sy 64). Ölümünden bir buçuk yıl önce Mehmet Akif’i keÅŸfeden bir vicdanın sesi bu. Türk edebiyatının “tutunamayan”ı OÄŸuz Atay’ın Mehmet Akif’i geç keÅŸfinde hem bulunduÄŸu ortamın hem de Mehmet Akif’in resmediliÅŸinin etkisinin olduÄŸu muhakkak. Ä°deolojik kamplaÅŸmanın ötekine sağır kesilen bir dünyada zincirleri kıran bir ses bu…

Dönemin sol ve resmi ideoloji bitiÅŸikliÄŸini resmeden en iyi örnek ise Türk Dil Kurumu’nun aydınlanmacı duruÅŸunda ortaya çıkıyor. Yine aynı mektupta OÄŸuz Atay’ın verdiÄŸi örnekte Kemalist aydınlanmacılığın metalik soÄŸukluÄŸu tenimize iÅŸliyor adeta: “Fakat gene ‘ödül alamayanlardan’ Hilmi Yavuz’a, bir jüri üyesinin ne dediÄŸini öğrenince iyimserliÄŸin bu ülkede hayal olduÄŸunu anlayacaksın: ‘Hilmicim, ÅŸiir ödülünün sana verilmesi kararlaÅŸtırılmıştı, ama ‘okullara Osmanlıca dersi konulmalı, eski kültür öğretilmeli’ gibi sözler ettiÄŸin için vazgeçildi. Özür dilerim. Türk Dil Kurumu jürisinde olmam dolayısıyla sana oy veremeyeceÄŸim, çünkü oyumu kendi adıma deÄŸil, kurumun ilkeleri (!) adına veriyorum.” Mehmet Akif’e resmi söylemin rehin aldığı portresi nedeniyle uzakta duran, ona yaklaÅŸtığı ölçüde de çevresinden uzaklaÅŸtırılan, sahicilik arayışında bir aydının serencamı…

Türk aydınlanmasının, çağdaşlaşmasının ideolojik temellerini deşifre eden bu tutumu sürdüren bir resmi refleks geçerliliğini sürdürüyor. Kendi kurumunun ürettiği bilimsel metinlerini okuyamayan bir üniversite düşünülebilir mi? Söz gelimi dünyada ilk açılan (1914) sosyoloji bölümlerinden biri olan İstanbul Üniversitesi Sosyoloji bölümünde Osmanlıca dersleri müfredata yeni giriyormuş. Bu zamana kadar kendi bölümünde ortaya konan çalışmaları okuyamayanlar bu toplumun tarihi, sosyolojisi hakkında ne söyleyebilir?

Sol aydınlar kadar sağ-muhafazakar kesimin de resmi formatın dışına çıktığı söylenemez. Sonuçta resmi söylemin Batıcı projesine ve din-dışı tutumuna rağmen sosyal çimento niteliğinde bir gelenek ve muhafazakarlığın özendirildiği söylenebilir. Bu biçimin devletin işlevi ve temel yapısı açısından hedeflediği medeniyet ekseni ile çelişki oluşturmadığı da açıktı.

Kendi toplumuyla, tarihi ile sahici bir ilişki kurmak isteyen sol aydınların sadece resmi çevrelerinden değil ait oldukları sosyolojik ortamlarından da adeta sürgün edilmeleri bu ülkenin fikir haysiyeti adına utanç verici bir durumdur. Diğer taraftan yerlilik adına sağcılaştırılan değerlere arayış içindeki cins kafaların ulaşmasına engel olunması da bu çevrelerin sorumluluğudur.

Ýlgili YazýlarDüşünce, Kültür

Editör emreakif on February 7, 2012

Yorumunuz

Ä°sminiz(gerekli)

Email Adresiniz(gerekli)

KiÅŸisel Blogunuz

Comments

Diðer Yazýlar

Daha Yeni Yazýlar: