Neyi nasıl yapmamalı?

15 Temmuz gece baskınının Türk siyasi hayatında önemli bir kırılmaya neden olacağı, devlet mekanizmasının yeniden şekillenmesine giden süreci başlatacağı aşikar. Nitekim başlatılan tasfiyeler sadece darbecilerle ilişkili oldukları düşünülen kadroların atılmasıyla sınırlı olmayıp yapısal bazı düzenlemelerin de işaretini veriyor. Askeri ve sivil bürokrasinin, hiyerarşik yapının ve bunlar arasındaki yetki ve sorumlulukları yeniden şekillendirecek bir yapılaşmanın gündeme gelmesi şaşırtıcı olmayacaktır.

Her darbe ve olağanüstü durumlardan sonra devletin yeniden tanzimi meselesini bu düzenlemeyi gerçekleştirenlerin öncelikleri ve tehdit algıları belirler. İç ve dış güvenlik kaygıları, ideolojik korkular gibi tehdit algıları öne çıkar. Devlet bürokrasisinin, kurumların işlev ve ilişkilerinin hangi esas ve dengeleri göz önüne alınarak düzenleneceğinin en azından psikolojik boyutunu biliyoruz.
Devlet mekanizmasının kendini bir şekilde yeniden organize ederken asıl üzerinde durulması gereken toplumsal travmanın nasıl atlatılacağıdır. Özellikle son darbe girişimi sırasında kan dökülerek toplumla en azında askerin belli bir kesiminin karşı karşıya gelmesi çok özel bir durumdur. Bundan da öte kan döken cuntacıların hedef aldığı kitlenin bu toprakların ortalama hissiyatını, değerlerini, hafızasını taşıyan kitleler olması travmanın şiddetini artırıyor.

Fakat yaÅŸanmakta olan sarsıntı asker sivil iliÅŸkisindeki yırtılmadan ibaret de deÄŸil. En azından cuntacıların toplumun içinde dini iddiaları olan etkin bir grupla iliÅŸkilendiriliyor olması herkes için her ÅŸeyi yeniden düşünmeye zorlayan bir durumdur. Özetle nasıl oluyor da dini iddialarla yola çıkan bir grup bu toprakların ortak deÄŸer ve hissiyatını paylaÅŸan toplumla savaÅŸmayı, hatta kan dökmeyi göze alabiliyor? Dini bir grubun modern kült’e (cult) dönüşmesinin psikolojik, teolojik ÅŸartları üzerinde uzun uzun düşünmekte yarar var. Ä°ÅŸin istihbarat, siyaset ve iktisat boyutu bir yana sorun; Müslüman bir kitlenin açık dini hükümlere raÄŸmen kült haline dönüşmesi, profanlaÅŸması ve aynı sosyolojiyi, kültürel deÄŸerleri paylaÅŸan toplumuna karşı kan dökmeyi göze alabilmesidir. Potansiyel olarak benzer sapmalarla sonuçlanacak yapıların farklı versiyonlarının mevcut olmadığı da söylenemez.

Dikkat edilecek olursa karşımıza cunta olarak çıkan bu ezoterik yapının farklı versiyonları OrtadoÄŸu’da Ä°slam adına kan döküyor. Farklı teolojik zeminlerden beslense de ortak noktaları dini kendilerinin temsil ettiÄŸi ve bu nedenlerle de her tür terör ve ÅŸiddeti meÅŸrulaÅŸtırmalarıdır.

Ä°slam bu toprakların ruhudur. Bu toprakların tarihi, geleneÄŸi, tecrübesi, ilmi ve fikri, tüm tecrübesi Ä°slam’dan neÅŸet etmiÅŸtir; bunun dışında sahih bir gelenek, deÄŸer üretebilmesi imkansızdır. Bu durumda Ä°slam adına bir ÅŸeyler söylemenin yolunu tıkayan, Ä°slam’ın bu topraklarda muÅŸtalayıcı sesini rehin alan sahte oluÅŸumların tuzağına düşmemek için ne yapmalı?

Her şeye rağmen bu ülkenin insanı İslami bilinç ve kaygılarla entelektüel, düzeyde, sosyal planda gönül iklimini yeşertecek çalışmaları sürdürecektir. Belli bir etkinliğe gelen her toplumsal hareket farklı güç odaklarının ilgisini çekecek, bu odaklar onu etkilemeye, yolundan saptırmaya mümkünse kullanışlı hale getirmeye çalışacaktır. Bu tür tehditlerin var olması sorumluluklarımızdan vazgeçmemizi gerektirmez. Ancak, bazı temel hususlar her zaman için düsturumuz olmalı.

-Yapılan her çalışma mutlaka şeffaf, açık, mesajı net olmalı. Toplum içinde konuşulamayan hiçbir şey kapalı devre konuşulmamalı

-Her toplumsal faaliyet denetlenebilir, hesap verebilir açıklıkta bir yapılanma içinde gerçekleşmelidir. İllegalite, sanılanın aksine birtakım istihbarat güçlerinin denetimine girmekle sonuçlanır.

-Açık olmayan hareketler, illegal örgütlenme biçimleri, bu toprakların ortak değerlerinden beslenen bir çalışma için en büyük tehdittir. Yeraltına girerek, gizlenerek yapılan çalışmalar hareketi toplumdan soyutlar. Toplumdan soyutlanmış hareketlerin marjinalleşmekten başka seçeneği kalmaz.

-Her toplumsal hareketin liderliği, aldığı karar ve yönetim şeklinden dolayı hesap verebilir olmalıdır. Kutsanmış, Mesihi liderlikler inşa etmek tabi olanları meczuplaştırır, hareketi de kült haline dönüştürür.

-Türkiye’de ana akım Ä°slami faaliyetlerin en büyük farkı, kültleÅŸmiÅŸ farklı grupların gizli kapaklı çalışma tarzlarının aksine açık ve denetlenebilir olmasıdır. Bu sebeple tüm darbelerin muhatabı olmasına raÄŸmen yeniden filizlenmesini bilmiÅŸtir.

-Ana akım İslami hareketler siyasetten kaçmaz, siyasi hedefleri de vardır. Bunu açıkça deklere eder ve bunun imkanlarını da meşru yollardan gerçekleştirmeye çalışırlar.

-Mesiyanik hareketler gizli amaç ve eylemleri nedeniyle şizofrenik hareketlerdir. Ne liderlikleri, ne organizasyonları ne de hedefleri açık, net ve denetlenebilir değildir.

YaÅŸanmakta olan acı olaylar; önümüzdeki dönem Ä°slami hassasiyete sahip çıkan çalışmalar için neyi nasıl ‘yapmamalı’yı iÅŸaret eden tecrübe olarak kayda geçmeli…

Ýlgili YazýlarDüşünce

Editör emreakif on July 26, 2016

Etiket:

Yorumunuz

Ä°sminiz(gerekli)

Email Adresiniz(gerekli)

KiÅŸisel Blogunuz

Comments

Diðer Yazýlar

Daha Yeni Yazýlar:
Bir Önceki Yazý: