MüzeleÅŸtirilen ‘müzesiz ÅŸehir’

Ä°stanbul’a sahip çıkmak adına onu müzeleÅŸtirmeye çalışmak bu ÅŸehrin ruhunu öldürmekle eÅŸanlamlıdır. Åžehir her ÅŸeyden evvel yaÅŸayan bir organizmadır. EÄŸer “ÅŸehirlerin ruhu” olmasaydı tarihin sisleri arasında seyrettiÄŸimiz, donmuÅŸ bir nesne olarak müzeleÅŸirdi. Ä°stanbul yaÅŸayan bir ÅŸehir olarak müzeleÅŸmeye; dondurulup, içinin boÅŸatılmasına karşı direniyor. Tarihin ve hayatın içine sinen ‘Ä°stanbul/un ruhu’ onu dondurmak isteyen her giriÅŸime karşı yaÅŸayan bir ÅŸehir olduÄŸunu bir kez daha haykırmak istiyor adeta.Ä°stanbul, içi boÅŸaltılıp, kendi kültürünü üreten, yaÅŸayan bir organizma olmaktan çıkarılıp ‘müzeleÅŸtirilirken’ aynı anda ‘müzesiz ÅŸehir’ haline getirildiÄŸini çoÄŸumuz fark etmeyiz. Topkapı ve Dolmabahçe gibi sarayların müze haline getirilmeleri, hele hele tarihi camilerin müzeleÅŸtirilmesi bu ÅŸehrin birikiminin deÄŸerlendirilmesi demek deÄŸildir.

Dünyanın en muhteÅŸem tarih ve kültür mirasının üstünde yükselen Ä°stanbul’da hala bir ‘ÅŸehir müzesi’nin, bir ‘fetih müzesi’nin olmaması tarih ile kurduÄŸumuz iliÅŸkinin çarpıklığı ile izah edilebilir ancak. Osmanlı medeniyeti ile iliÅŸkisi Topkapı’da sergilenen eserlerle sınırlı tarih anlayışı, Ä°stanbul’u müzesiz bırakırken onu müzeleÅŸtirmektedir.

Oysa bir medeniyetin birikimi, onun hayatın tüm alanlarına yansıyan boyutu dikkate alınmadan kavranamaz, bugüne taşınamaz. Kendi medeniyetiyle sadece seremonik unsurlarla ilişki kurabilen bir toplumun tarihi ile sahih bir irtibat kurması beklenemez.

Nitekim, önceki gün Haliç Tersanesi’ni gezerken yaÅŸayan en önemli Osmanlı tarihçilerimizden Mehmet Genç hocanın tespiti çok çarpıcı geldi: Türklerin tarihi yok, sadece geçmiÅŸleri var.

Müzeler, bir medeniyetin tarihe mal olan birikimiyle temas imkanı saÄŸlayan hafızasıdır. Kütüphaneler nasıl ilmi ve kültürel birikimi bugüne taşıyan kurumlar ise, müzeler de medeniyetin farklı açılımlarını bugüne hatırlatır…

Osmanlı birikimini saltanat eşyalarıyla sınırlı tutmak bizi hafızasızlaştırdığı gibi medeniyetimizi küçümseyen, garbzede bir nesil haline getirdi.

Osmanlıyı kılıç zoruyla ülkeleri zapt eden bir dönem olmaktan ibaret sayan bir tarih anlayışı gelişirken kendimize olan öz güvenimizi kaybettik.

Oysa bu toplumun bilim, kültür, teknik, endüstri alanında gerçekleştirdiklerini göz önüne sermek tarihle sağlıklı ilişki kurmayı ve toplumun özgüven kazanmasını sağlayacaktır.

Şu anda dünyada faal olan en eski tersanelerden biri olan Haliç Tersanesi (Tersane-i Amire) bilim tarihi açısından olduğu kadar Osmanlının kullandığı teknik ve geliştirdiği sanayi birikimini gözlemlemek için eşiz bir örnektir. Faaliyetine son verilecek olan tersanede fetihten bu yana kullanılan taş havuzların yanı sıra endüstri devrimini takiben geliştirilen yenilikleri de yan yana izlemek mümkün. Üçüncü Selim, ikinci Mahmut ve Abdülmecit-Abdülaziz dönemlerinde gerçekleştirilen yeniliklerle buhar enerjisinden modern teknolojiye geçişin aynı anda izlenebildiği bir sanayi müzesi gibidir.

Hindistanlı Müslümanların önderlerinden Åžibli Numani; Abdülhamid döneminde kendisine tersaneyi gezdiren Osmanlı yetkililerinin “Burada Avrupalılara hiçbir ihtiyaç duymadan gemi yapabiliyoruz” sözünü aktardıktan sonra nasıl sevinç duyduÄŸunu yazar. DoÄŸrusu tersaneyi gezerken sökülen kitabeler ve ihmal edilmiÅŸlikler karşısında hüzün duydum.

 

Osmanlı denizcilik tarihi ve gemiciliÄŸi konusunda otorite olarak bilinen Ä°dris Bostan’nın öncülüğünde Mehmet Genç, Teoman Duarali, ihsan FazlıoÄŸlu, Özlem Kumrular’dan oluÅŸan bilim adamlarıyla halen üretime devam eden bu tarihi mekanı gezerken ÅŸehrin hafızasının ne demek olduÄŸunu üzerinde tekrar düşündüm. Yakında üretime son verecek olan bu tarihi tesisc ancak Venedik tersaneleriyle kıyaslanabilir ki, Ä°dris Hoca, Tersane-i Amire’nin kapasite olarak Venedik tersanelerini geride bıraktığının altını çiziyor. Bu tarihi sanayi tesisinin Ä°stanbul’a yeniden kazandırılması medeniyetimizin gerçekleÅŸtirdikleri üzerinde yeniden düşünmeyi saÄŸlayacaktır.

Parası olan meraklıların topladığı eserlerin müzecilik zannedildiği günümüzde tarihimizin en önemli bilimsel ve teknolojik birikiminin paylaşılması, gözler önüne serilmesi gerekir. Bilimsel bir araştırma ve hazırlık sonucunda, büyük ölçüde orijinalliğini koruyan bu tesis dünya çapında bir bilim tarihi müzesi haline getirilebilir. Her şeyden önce denizci karakteri öne çıkan Osmanlıların kullandığı teknikleri, dönemsel olarak gelişmeleri nasıl takip ettiklerini yansıtacak bir deniz müzesinin hayata geçirilmesi için siyasi bir irade gerekiyor. Bu projenin hayata geçirilmesi devlet politikası olarak ele alınmalıdır.

Ýlgili YazýlarDüşünce, Kültür

Editör emreakif on June 29, 2006

Yorumunuz

Ä°sminiz(gerekli)

Email Adresiniz(gerekli)

KiÅŸisel Blogunuz

Comments

Diðer Yazýlar