Kan denizinde yüzen Nobel ödülü

Her yıl verilen Nobel ödülleri içinde özellikle iki daldakiler hep tartışmalı olmuÅŸtur. DoÄŸası gereÄŸi edebiyat ödülü her zaman tartışılır; üstelik bu tartışma ödüllendirilen yazarın edebi kiÅŸiliÄŸinden çok yapılan seçimde siyasi kriterlerin belirleyici olup olmadığı üzerinden yürür. Bu tartışmanın bir argümanı da, tabiatı gereÄŸi zaten ‘siyasi barış’ ödülü olmasıdır.

2013 Nobel Barış Ödülü’nün Kimyasal Silahların Yasaklanması Örgütü’ne (OPCW) verilmiÅŸ olmasının ödülü veren kurumun temsil ettiÄŸi siyasi kampın tercihinden bağımsız olmadığını belirtmeye gerek yok. Sadece Nobel ödülü deÄŸil müzikten sinemaya kadar pek çok küresel ödülün veriliÅŸinde eserin kendi deÄŸerinin yanında ve aynı zamanda dışında baÅŸka kriterlerin gölgesinin düştüğü tecrübeyle sabittir.

Nobel Ödülü’nün Kimyasal Silahların Yasaklanması Örgütü’ne (OPCW) verilmesinde, bu örgütün yaptığı çalışmalar bir yana, özellikle Suriye’nin kimyasal silah stoku ve üretim tesislerinin imha edilmesi için baÅŸlatılan giriÅŸimde rol almasının belirleyici olduÄŸuna dair kanaat hakim. Esad güçlerinin kimyasal silah kullanarak yüzlerce sivilin katledilmesi üzerinde ABD ve Rusya’nın anlaÅŸarak Åžam rejiminin de kabul ettiÄŸi anlaÅŸma, Suriye’nin tüm kimyasal silah programının 2014 ortalarına kadar tasfiye edilmesini öngörüyor.

OPCW’ye barış ödülünün verilmesi yolunu açan taraflardan biri olarak Obama da, Nükleer silahların azaltılmasına ve dünya barışına katkısından dolayı 2009 yılında Nobel Barış Ödülünü almıştı. Dört yıl önceki dünya barışının genel durumu ile yine aynı aktörlerin öne çıktığı Suriye’deki kan gölü göz önüne alındığında ödülün veriliÅŸ gerekçesi, siyasi olmanın çok ötesinde çaÄŸrışımlara sahip.

Barış ödülü almış küresel bir aktörün kimyasal silahların imha edilmesinde rol aldığı bir ülkenin kan gölüne çevrilmiÅŸ olmasında hiç mi etkisi yok? Bu soru, kimilerinin beklediÄŸi üzere, kimyasal silah kullandığı için Amerika’nın müdahale etmemiÅŸ olmasını kastetmiyor sadece. Kimyasalla ilgili olarak eÄŸer bir suç, cinayet varsa cinayeti iÅŸleyen silahın teslim edilmesi, suçu ortadan kaldırmıyor. Ama barış ödülü kimyasal kullanılmadan, hatta iç savaşın baÅŸlangıcından itibaren izlediÄŸi politikalarla ülkenin kan gölüne çevrilmesinde suç ortaklığı yapanların suçunu gizleme iÅŸlevi görüyor.

Muhalefeti cesaretlendirerek, tıpkı Kahire’de, Tunus’ta ve özellikle Libya’da olduÄŸu gibi, bir diktatörün devrilmesi için bir taraftan söylem düzeyinde cesaret verirken, diÄŸer taraftan fiili müdahaleyi ima edenlerin bu kan gölünde katkıları yok mu? Muhalefetin örgütlenmesinden cesaretlendirilmesine kadar her aÅŸamada bir tür Libya’da uygulanan liberal müdahaleciliÄŸi ima eden, muhtemelen baÅŸlangıçta tahrik ederek silahlı mücadeleye dönüşmesine destek olan, her fırsatta muhalefeti yeniden dizayn ederek umut dağıtan ‘küresel ÅŸef’ kan gölüne çevrilmiÅŸ, harabeye dönmüş bir ülkenin yıkıntıları, acıları üzerinden barış ödülü dağıtıyor. Tüm yaÅŸananlarla ironik dille dalga geçer gibi, can pazarının en acımasız biçimde sürdüğü ortamda, Suriyelilerin hayatları üzerinden barış ödülü dağıtılıyor.

Evet, dünya siyasetinde semboller, ödüller önemlidir ve geri plandaki gücün anlamını, mesajını taşır. Ödüllerin kodlarını okumak niyetinde olmayanlar hümanizm ve barış şarkılarına kendilerini kaptırabilirler.

Olayın politik yorumu bir yana, bunca acı ve kan üzerinden, barış ve adalet mesajlarıyla imaj mücadelesi veren küresel hegemonun ve ortaklarının PR çalışmasına dönüşüyor. Üstelik önümüzdeki dönem siyasal dizaynın habercisi olacak biçimde, kan ve acının ödülle temizlendiği sahada yeni operasyonlar meşruluk kazanacak.

Kimyasal Silahların Yasaklanması Örgütü’nü Suriye’deki kimyasalların imhasında gösterdiÄŸi baÅŸarıdan dolayı ödüllendirenler, nasıl bu baÅŸarının arkasındaki ABD baÅŸkanını ve de Rusya’yı ödüllendirmiÅŸ oluyorlarsa aynı zamanda özellikle bundan sonra izlenecek Suriye politikalarına da bir tür meÅŸruiyet kazandırıyorlar.

Bu noktadan sonra muhtemel senaryoya geçmeden önce Kaddafi örneÄŸini hatırlatır biçimde Esad’la uzlaşılması hiç ÅŸaşırtıcı olamayabilir. ABD dışiÅŸlerinin kimyasal anlaÅŸmadan dolayı Esad’ı övmesi, hatta ona dair terörist ifadesini reddetmesi Kaddafi örneÄŸini hatırlatıyor ister istemez.

Malum, Kaddafi 2000’li yıllara kadar terörü desteklediÄŸi gerekçesiyle her türlü ÅŸer sıfatın yakıştırıldığı bir liderdi. Ãœstelik Avrupa ve Amerikalılarla kan davası vardı. Sistemin en aykırı, kontrol dışı lideriydi ve üstelik her türlü terör eylemini desteklediÄŸi varsayılarak korkulan bir diktatördü. Ãœlkesini tek adam hakimiyetiyle baskı altında yönetiyordu; iktidarının uluslararası hiçbir meÅŸruiyeti yoktu. Bu nedenle Amerikan savaÅŸ gemileri ve füzeleri tarafından bombalanmıştı.

SoÄŸuk savaÅŸ sonrasında birden Batı ile anlaÅŸtı, bazı aranan suçluların yargılanmasını kabul etti. Ve 11 Eylül sonrasında Amerika tarafından bir anda örnek ülke olarak takdis edilmeye baÅŸlandı…

Arap baharı öncesinde Kaddafi ile yaÅŸanan süreç Esad için de tekrarlanırsa ÅŸaÅŸmamalı. Ãœstelik Esad’la ittifak yapmak için ‘ÅŸeytanlaÅŸtırılmış cihatçılar’ da var.

Bir Nobel ödülü sadece ödül anlamına gelmez , her zaman barış anlamına da gelmez.

Ýlgili YazýlarDüşünce, Kültür, Siyaset

Editör emreakif on October 12, 2013

Yorumunuz

Ä°sminiz(gerekli)

Email Adresiniz(gerekli)

KiÅŸisel Blogunuz

Comments

Diðer Yazýlar

Daha Yeni Yazýlar:
Bir Önceki Yazý: