İsrail’i aşan beklentiler

Mavi Marmara krizinden sonra düşük seviyeye inen Türkiye-İsrail ilişkilerinin kriz öncesine dönmesini sağlayacak anlaşma metni meclise geldi. Bir dizi gizli görüşmeler sonunda varılan anlaşma meclisten geçtiğinde ilişkiler “normalleşmiş” olacak.

Türkiye’nin Ortadoğu’da yıldızının yükselmesi, Batı tarafından model gösterilmesi bölgede farklı bir heyecan dalgası yaydığı, özellikle “one minute” söyleminin çağrıştırdığı hissiyat realitesini aşan bir algıya dönüştü. Bu sürecin Türkiye’nin bölge ile ilişkilerini normalleştirmesi, bölgenin en önemli devletlerinden biri olarak kendine olan özgüvenini pekiştirmesi beklenen bir sonuçtu. Ancak hem Ortadoğu’da özellikle askeri ve hanedan diktaları altındaki muhalif, hoşnutsuz kitlelerle hem Türkiye’deki muhafazakar-demokratların beklentisi bu realiteyi sağlıklı bir şekilde dengeleyemedi. Özellikle Arap Baharı süreci ve Suriye krizi öncesi gelişmeler bu beklentilerin fazlasıyla romantize edildiğini gösterdi. Dahası beklentileri karşılamak durumunda olan Türk hariciyesi ise izlediği politikalarla herkesten daha fazla heyecana kapılmış görüntüsü verdi.
Türkiye’ye bölgede belli bir alanın açıldığı bir gerçek idiyse bundan en fazla İsrail’in rahatsızlık duyacağı başka bir gerçekti. ABD’nin Türkiye’nin önünün açılmasına bir şekilde destek vermesini İsrail, bölgede hareket alanın kısılması yani İsrail’e karşı bir denge unsurunun çıkarılması olarak okudu.

Türk hariciyesinin de açıkladığı üzere Mavi Marmara yola çıkmadan İsrail’le hedefi, amacı, rotası üzerinde anlaşılmasına rağmen siyonist güçlerin sivil gönüllülere saldırması sadece vahşet sergilemekten ibaret değildi. Yani, her dil ve renkten yüzlerce Filistin gönüllüsünü taşıyan Mavi Marmara’nın silahsız ve sivil bir girişim olduğunu bile bile hem de uluslararası sularda katliama girişmesinin sadece Siyonist vahşetin bilinen tezahürlerinden biri olarak açıklamak yeterli gelmiyor. Daha önce de değindiğim gibi, Mavi Marmara’ya saldırarak aslında Ankara’yı destekleyerek bölgede önünün açılmasını ve dolaylı yoldan kısıtlamak istediğini düşündüğü Amerika vardı hedefte. İsrail Türkiye’nin bir sivil girişimini kan dökerek sabote ederken aslında Amerika’ya mesaj göndererek kendisinin terbiye edilmesine razı olmadığını ima ediyordu.

Bunca gerginlikten sonra Türkiye’nin hiç de zafer gibi durmayan bir anlaşmaya varmasının anlamı nedir? Her ne kadar analiz adına bu anlaşmadan farklı anlamlar çıkaran uzmanlar hızlarını alamayıp“İsrail’le neden dost stratejik işbirliğine gidilmesi” gerektiğine dair yazılar kaleme alsalar da asıl sebep farklı.. Bu tür konjonktürel tutumların ciddiye alınır bir yanı yok elbette. Real politik olarak İsrail’le anlaşma yapmak gereği duymak hatta zorlanmak başka bir şey, bunun ahlaki ve ilkesel olarak gerekli olduğunu savunarak stratejik eklemlenmeye meşruiyet kazandırmak başka şeydir.

Elbette bölgedeki Arap Baharı sonrası gelişmeler, ortaya çıkan dengeler ve özellikle Suriye krizinin Türkiye’ye yansıması anlaşılmadan İsrail yakınlaşmasını açıklamak zor. Rusya’nın Suriye krizine müdahil olması, İran’ın denklemde etkinleşemsi, Türkiye’nin konumu ve de bölgesel ölçekte soğuk savaş şartlarının yaşanması gibi durumlar yeni parametrelerin devreye girmesini gerektirmiş olabilir. Ancak İsrail’in varlığı, bölge için anlamı ile Türkiye’nin tarihsel ve coğrafi konumu düşünüldüğünde stratejik bir ilişkiyi düşünmek kendini inkar anlamına gelecektir. Real politik mülahazalar bölgenin varoluşsal/ tarihsel imkan ve deneyimine zıt siyonist oluşuma stratejik meşruiyet sağlayamaz.

İsrail ile anlaşma sonunda ilişkilerin normalleştirilmesi ile Türkiye’nin hedefi ile İsrail’in Mavi Marmara ile vermek istediği mesaj ironik biçimde benzeşiyor. Türkiye ile İsrail arasında varılacak anlaşmaya en fazla siyonist yönetimin ihtiyacı olduğunu belirtmeye gerek yok. Bunun gerekçelerini anlamak için haritaya bakmak, biraz jeopolitik, siyasi tarih bilmek bile yeterli. Ancak Ankara’nın amacı İsrail üzerinden Amerikan yönetiminde etkili olduğunu varsaydığı lobiler kanalıyla muhtemel başkana mesaj vermek olsa gerek. Amerikan yönetimi ile Türkiye ilişkilerinin geldiği tıkanıklığı bu şekilde aşma beklentisidir. Özellikle demokrat adayın kazanma ihtimali ve İsrail’e karşı yakın duruşu ile Türkiye’ye konulan mesafenin bu şekilde aşılmasının hedeflendiğini düşündürüyor.

Bu yöntem geçmişte belli ölçüde sonuç vermiş olabilir. Ancak hem Yahudi lobisinin etkisi hem de Yahudilerin tek ses olmaması gibi bir sorun var. Bir diğer önemli soru da ABD’de özellikle hükümete karşı mesafeli tavrın dönemsel, konfönktürel bir tavır mı yoksa devlet politikası olarak mı şekillenmiş olduğudur. Bu sorunun cevabını iyi analiz etmeden atılacak adımlardan istenilen sonuç alınamayabilir. Amerika’da siyaset yapıcıların, müesses nizamın stratejik kararlarıi ile kişisel tercihlere dayalı politikaları ayırt etmek gerekir.

Aksi takdirde İsrail gibi uzantısı daha derinlere giden bir yapının oyununa gelme riski vardır. Sorun tek tek anlaşma şartlarının içeriği kadar bu anlaşmanın sonucunda beklentilerin ne kadar gerçekçi olup olmadığıdır.

lgili YazlarDüşünce

Editr emreakif on August 18, 2016

Etiket: , ,

Yorumunuz

İsminiz(gerekli)

Email Adresiniz(gerekli)

Kişisel Blogunuz

Comments

Dier Yazlar

Bir Önceki Yaz: