İrticanın yüzyılı

Tanzimat’ın ilanı bilinen Osmanlı zihniyetinin, yani klasik imparatorluk düzeninin sonunu getirdi. Bundan sonraki süreç Osmanlı devlet zihniyetinde bir paradigma dönüşümüdür. Kendi deÄŸerler sisteminden kuÅŸku duymaya baÅŸlayan aydın bürokrat kesimin devlet zihniyetinde bir çözülmeyi ve bu kesimin Batıcı, aydınlanmacı dünyaya yavaÅŸ yavaÅŸ teslim olmasıyla sonuçlanacak süreci baÅŸlattı. Devleti kurtarmak adına meÅŸrulaÅŸtırılan pragmatik tutum dünya görüşü haline gelecek, Osmanlı’yı yaslandığı Ä°slam medeniyetinin deÄŸerlerine yabancılaÅŸmaya, kuÅŸku duymaya, reddetmeye ve nihayet Batı’ya teslimiyete götüren süreci baÅŸlatacaktır. Muhafazakar kalemlerde de yaygınlaÅŸmaya baÅŸlayan bir tarih yorumu olarak Tanzimat, devletin yenilenmesinden daha derin bir çözülmenin, Batı teknolojik uygarlığı karşısında teslimiyetin dönüm noktasıdır.

Yarın Ä°kinci MeÅŸrutiyet’in ilanının 106. yıldönümü. Osmanlı’nın yaslandığı deÄŸerlerin ait olduÄŸu dünyanın son direniÅŸ hattının da çözülmesinin tarihi. Bir bakıma MeÅŸrutiyet’i ilan eden Ä°ttihat ve Terakki devrimi (Ä°nkilab-ı azim) Abdülhamid’i hal edecek ve etkisi bugüne kadar gelen yeni bir devir baÅŸlayacaktır. Abdülhamid’in tahtan indirilmesinin zaten fiilen Osmanlı’nın bitiÅŸi olduÄŸu geç idrak edilecektir. Osmanlı’nın resmi tasfiyesi için ise Ä°ttihat ve Terakki macerasının yaÅŸanması gerekiyordu. Tanzimat’la ürkek sesle dillendirilmeye baÅŸlayan Batı deÄŸerlerinin benimsenmesi macerası, MeÅŸrutiyet’le beraber modern, bilimsel, ideolojik uygarlığın peÅŸinde sürüklenmesine yol açacaktır.

Bu devrimin açtığı çığırla toplumda kalan son direniş potansiyeli de sentetik idealler uğruna harcanacak ve imparatorluğun tasfiyesi gerçekleşecektir.

Her ne kadar resmi söylem Ä°kinci MeÅŸrutiyet’in hürriyet ve kanun-i esasi fikrini getirdiÄŸini -ki ÅŸeklen böyle görünür- ileri sürse de o günden devralınan ve bugüne kadar süreklilik arz eden etkisi, vesayet ve komitacılık olarak kodlanan, halka raÄŸmen ‘devlet aklı’dır.

Asıl kalıcı olan ve hep gündemde kalmasına raÄŸmen MeÅŸrutiyet’in kazanımları arasında dillendirilmeyen miras ise Ä°ttihatçıların devrimiyle birlikte literatüre sokulan ‘irtica tehlikesi’dir. Ä°rtica, MeÅŸrutiyet’i ilan eden Ä°ttihatçı aydınların icadı olarak toplumu ve deÄŸerlerini ötekileÅŸtirmenin adıdır.

İttihatçı zihniyetin, komitacı aklın operasyonel bir araç olarak kullandığı irtica etiketi, Cumhuriyet dönemine miras bıraktığı en kullanışlı, en dinamik tehdit algısı oldu. Hürriyet, uhuvvet ve anayasal düzen gibi temsil edilen, istediği zaman rafa kaldırdığı ve zaten hiç bir zaman da gerçekleştirmediği düzeni vesayete dönüştürebilmesinin aracı olarak iş gördü irtica.

Bu sayede jakoben laikçiliğin yolunu açan din karşıtlığı hem meşrulaştırıldı, hem de gerekli hale getirildi.

Yeni İttihatçı operasyonel devlet aklı bir şeyler vermekten, halkın önünü açmaktan çok neleri engellemek gerektiğine odaklanmıştı. Tehdit ve tehlikelerin en eskisi ve sürekli olanı ise irtica oldu.

Ä°ttihatçı geleneÄŸin hürriyeti bu millete layık görmemesini hem kendi içinde meÅŸrulaÅŸtırdığı, hem toplumu korkutucu tehlike unsuru olarak takdim ettiÄŸi ideolojik aygıt…

Zinde güçler her daim irtica tehlikesi ile kendini var edecektir. Kendini, toplumu ‘adam etme’ye memur sayan Batıcı aydınların ne önerdiÄŸi deÄŸil, neyi önlemeye memur olduÄŸunun sihirli formülü irtica oldu.

Büyük gürültülerle kutlanan hürriyetin ilanı, Ä°ttihatçıların baskı ve sansürünün gerekçesi gösterilen irtica tehlikesini doÄŸurmakta gecikmeyecek ve Abdülhamid sonrası Osmanlı’dan Cumhuriyet’e miras kalan korku ve icat ettiÄŸi ‘öteki’ olarak uzun süre gündemimizi iÅŸgal edecektir.

Ä°rticanın sadece bir kesimi suçlama, dışlama söylemi olmasının dışında, bir imparatorluÄŸu batıran ve ideolojik fanteziler uÄŸruna korku duvarı inÅŸa eden bir zihniyetin muharrik gücü olduÄŸunu unutmayalım. Yeri geldiÄŸinde bu devletli akıl kullanmaktan, istismar etmekten kaçınmadan, dini irtica parantezine alarak iktidarına kan pompalamayı bilmiÅŸtir. Ä°rtica söylemi nedeniyle ‘koca bir devleti nasıl ve neden batırdınız?’ sorusu hala sorulamamıştır. Benzer nedenlerle, sürekli savaÅŸ kaybetmiÅŸ, yani bir devleti batırmış üniformalı bürokratların Cumhuriyete intikal eden ‘adam etme’ siyasetinin baskıları da sorgulanmadığı gibi alkışlana gelmiÅŸtir.

Ýlgili YazýlarDüşünce

Editör emreakif on July 22, 2014

Yorumunuz

Ä°sminiz(gerekli)

Email Adresiniz(gerekli)

KiÅŸisel Blogunuz

Comments

Diðer Yazýlar

Daha Yeni Yazýlar: