Ä°ran izlenimleri 2 – Ä°ran’ın nükleer imtihanı

Ä°ran’a yaptığımız 7 günlük ziyaret sırasında ilk günden itibaren cevabını aradığımız temel sorulardan biri ÅŸu idi: Amerika Ä°ran’a saldıracak mı? Ä°ran’ın nükleer politikasında bir deÄŸiÅŸiklik olacak mı? Oysa sokaktaki Ä°ranlılardan yönetimin en üst düzeyinde muhatap olduÄŸumuz yetkililere kadar herkesin, en azından görüntü olarak, verdikleri cevap hiç de bizim kaygılarımızla örtüşmediÄŸi yönündeydi. Nitekim dönüş yolunda konuÅŸtuÄŸum modern görünümlü mühendis bir bayanın Amerikan saldırısı ihtimaline karşı ne düşündüğünü sorduÄŸumda, Türkçe olarak; “bu bir ÅŸaka olmalı” ÅŸeklindeki cevabı halkın psikolojisini özetler mahiyette..

Tüm bunlardan Ä°ran’ın güllük gülüstanlık olduÄŸu anlamı çıkarılmamalı. Ä°ran yönetiminin nükleer kriz ve Amerikan’ın saldırı ihtimaline karşı yürüttüğü politikayı içerde eleÅŸtirenler olsa da kriz yönetimi anlamında yürütülen stratejinin uluslararası boyutu olduÄŸu kadar iç politikayı ilgilendiren, hatta önemli ölçüde içeriye yönelik bilinçli bir tansiyonu yükseltme politikası izlendiÄŸinin iÅŸaretleri de var.

 

NÃœKLEER STRATEJÄ°NÄ°N Ä°KÄ° AYAÄžI

Dışardan gelenlere bu türden sorulara verdikleri cevaplar genellikle bilinen açıklamaların tekrarı türünden. Ä°ran DışiÅŸleri Bakanı Manuçehr Muttaki ile karşılaÅŸtığımızda sohbete bu konuya hiç girmeden Türk-Ä°ran iliÅŸkilerindeki geliÅŸmelerden duyduÄŸu memnuniyeti belirterek baÅŸladı. Türkçe konuÅŸarak baÅŸladığı ayak üstü sohbeti daha sonra Farsça devam ettirirken iki ülke arasındaki ticaret hacminin 7 milyar dolarlık bir hacme ulaÅŸmış olmasından hayli memnun görünüyordu. “Ticaret hacmini 2007’de 10 milyar dolar düzeyine çıkartmayı hedefliyoruz. Yeni yatırımlarla bu miktarın 1-2 milyar dolar daha artacağını umuyoruz”. Türkiye’ye karşı diplomatik bir nezaket gösterisi gibi algılanması mümkün bu tavır, ‘derin nükleer strateji’nin de bir parçası aslında. Nükleer stratejinin iki temel ayağı var. Bunun ilki herkesin tahmin ettiÄŸi gibi uluslararası boyuta yansıyan, Ä°ran’ı nükleer enerji sahibi kılacak stratejik teknolojiyi elde teme amacı. DiÄŸeri ise tamamen ülke içindeki politik dengelerle ilgili olarak; sistemin, toplumsal mutabakat saÄŸlama amacına yönelik baskılara karşı dayanışma unsuru olarak kullanılması.

Uluslararası boyuta iliÅŸkin olarak çok açık biçimde tekrarlanan savunmayı yapıyor Ä°ranlılar: Nükleer enerjiyi elde etmeye her ülkenin hakkı var, biz bu enerjiyi barışçıl amaçlarla kullanacağız. Teorik olarak doÄŸru ve kimsenin itiraz edemeyeceÄŸi bu gerekçeye Ä°ran yetkilileri yeni bir argüman daha ekliyor. Pazar günü görüştüğümüz DışiÅŸleri Bakan Yardımcısı düzeyindeki yetkililer çok daha çarpıcı bir gerekçe ile karşımıza çıktılar. Her ne kadar dünyanın en önemli petrol ihracatçısı olsa da Ä°ran’ın petrol kaynakları da kısıtlı miktarda ve bir gün bu da bitecek. Ä°ran’da iç tüketim gittikçe artmakta ve iç tüketimin ihracatı gececeÄŸi beklentisi hakim. DışiÅŸleri yetkililerinin “Endonezya bir zamanlar OPEC üyesi bir ülke idi bugün petrol ithalatçısı durumuna düştü. Bizi de bekleyen kaçınılmaz son budur. Ä°ran, halkının geleceÄŸi için tedbir almak zorundadır” Endonezya örneÄŸinden yola çıkarak, Ä°ran’ın neden nükleer enerjiyi elde etme amacından vazgeçemeyeceÄŸini, güçlü bir argüman olarak seslendiriyorlar.

Ä°ran’a dışardan bakanlarca nükleer krizin muhtemel sonucu olarak iki tür müdahalenin gerçekleÅŸebileceÄŸi varsayılıyor. Birincisi, Amerika’nın Irak’ta olduÄŸu gibi doÄŸrudan saldırması ki buna hiçbir Ä°ranlı ihtimal vermiyor. En kötümser olanları, olsa olsa belli noktaları vurabileceÄŸi ihtimali üzerinde duruyorlar. Kaldı ki devrimden beri sürekli savaÅŸ ve krizle beraber yaÅŸamaya alışan Ä°ranlılar için bu tür saldırı hiç de yeni bir durum deÄŸil. Ä°ÅŸte tam bu noktada Ä°ran yönetiminin nükleer kriz üzerinden bir ulusal birlik stratejisini devreye koydukları düşünülebilir.

Nükleer krizin iç politikaya yönelik önemli bir birleÅŸtirici olarak kullanıldığını gösteren çok sayıda emare var. Bir kere Ä°ran yönetiminin nükleer enerji elde etme konusundaki haklı gerekçesi toplumu ortak bir milli hedef etrafında birleÅŸtirmiÅŸ görünüyor.. Hatta yurtdışında yaÅŸayan devrim muhalifleri bile nükleer enerjinin Ä°ran’ın hakkı olduÄŸunu açıklıyorlar ki bu, her zaman gerçekleÅŸmeyen bir ortak nokta. CumhurbaÅŸkanı Ahmedinejat’ın keskin ve çok radikal dış politik söyleminin böylesi bir stratejinin parçası olduÄŸunu düşündürüyor.

Ortak tehdit altında olma duygusunun Ä°ranlıları birleÅŸtiren bir unsur olduÄŸunu yöneticiler iyi biliyor. ‘Ä°ranlılık bilinci’nin tüm farklılıkların üstünde birleÅŸtirici unsur olarak önemli bir iÅŸlev gördüğü az sayıda toplumdan biri burası… Derin bir medeniyet birikimi, güçlü bir aidiyet hissi etrafında geliÅŸen ortak kimlik, Ä°ranlıların, etnik ve linguistik farklıları aÅŸmasını saÄŸlıyor. Ä°ran karakterindeki bu özelliÄŸin iç politikadaki kimi tıkanmışlıkları aÅŸmaya yönelik imkan olduÄŸunun farkında yöneticiler. Gerilim arttıkça iç ayrışmaların derinleÅŸtirmekten çok birleÅŸtirici tutkal iÅŸlevi göreceÄŸini düşünen yönetim içeride bekleyen pekçok devasa sorunu çözmek için en azından zaman kazanmış oluyor. Etnik ve dil olarak farklı unsurlardan bir araya gelse de Ä°ranlılarda ortak Ä°ranlılık bilincinin güçlü olması yönetimin bu tür kriz dönemlerde iÅŸini kolaylaÅŸtırıyor. Irak-Ä°ran savaşında devrim bir yanda dış saldırı ile mücadele ederken diÄŸer tarafta içerde yerleÅŸme imkanı buldu.

Ä°ran yönetimi krizi yönetirken ÅŸu mantıkla hareket ediyor: Amerika Ä°ran’a saldırırsa ne kaybeder? Amerika’nın ne çapta bir kaybı göze alabileceÄŸi üzerinde strateji geliÅŸtiriliyor. Yani Ä°ran zarar görür ama ABD de zarar görür. Biz zararı göze alabiliriz ama Amerika bizim kadar zararı göze alamaz. Açıkçası, bir diplomatın tabiriyle Ä°ran; win-win politikası yerine lose-lose politikası izliyor

 

KRÄ°Z POLÄ°TÄ°KALARI

Ancak krizin böylesi bir amaca hizmet ettiÄŸi açıkca görülse de sürdürülen bu politikalara yönelik eleÅŸtiriler yok da deÄŸil. Nitekim, devrimin gerçekleÅŸtiÄŸi 1979 yılından beri savaÅŸ ve uluslar arası baskı altında yaÅŸayan toplumun beklentilerini karşılamakta düştüğü açmazların tek çözümünün kriz politikaları ile ilgiyi dışarıya çekerek geçiÅŸtirmek olmayacağı ortada. Devrim içi muhalefetin, hükümetin ÅŸu anki kriz yönetiminde baÅŸarısız olduÄŸu yönündeki eleÅŸtiriler bu tıkanmışlığı aÅŸmada gösterilen performansla ilgili… CumhurbaÅŸkanı’nın söylemini çok sert bulan ve Latin Amerika gibi somut faydası olmayacak ittifaklarla zaman ve enerji harcandığı noktasında yoÄŸunlaÅŸan eleÅŸtiriler toplumun ihtiyaç duyduÄŸu güvenlik, özgürlük ve ekonomik iyileÅŸme gibi taleplerin aynı anda tıkanmaya gitmesinin toplumsal patlamaya yol açabileceÄŸi uyarısı yapanlar da var. Görüştüğüm bazı yabancı diplomatlar geçen yıl yayınlanan bir karikatür nedeniyle Azerbaycan’da patlak veren olayların hiç beklenmedik ölçüde ciddi boyutlarda olduÄŸunu belirtiyorlar. Toplum her ne kadar ortak endiÅŸelerle birlik gösterisinde bulunsa da sürekli kriz ve tehdit altında tutulmasının baÅŸka sorunlarla birleÅŸince kontrol dışına çıkabileceÄŸi uyarısı yapanlar da var.

İranlıların, emperyalist kuşatmanın kendilerini ciddi biçimde tehdit ettiği yönünde bir kaygıları yokmuş gibi davranışı dışardan gelenleri şaşırtıyor. Bu tavır tehditlere alışmış bir halkın tepkisi gibi gelse de temelde sahip olduğu farklı dinamiklerin farkındalığının sonucu olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim. İranlıların farkında oldukları farklılıkları da yarın ele alalım.

Ýlgili YazýlarYazı dizisi

Editör emreakif on March 7, 2007

Yorumunuz

Ä°sminiz(gerekli)

Email Adresiniz(gerekli)

KiÅŸisel Blogunuz

Comments

Diðer Yazýlar