İninden çıkanları ne yapmalı?

Anayasa tartışmalarının iki simgesel maddenin gölgesinde kalmasının yadırganması gereken bir yanı olduğu ne kadar gerçekse siyasi elitlerin dinle kurdukları ilişkinin mahiyetini az çok bilenler açısından da beklenen bir durum (bu ifadeyle vaziyetin vahametini hafife aldığım anlaşılmamalı). Nitekim dincilik, gizli gündem, siyasal İslam gibi yakıştırmalarla iktidar köşeye sıkıştırılırken dine, negatif anlamı da aşan bir ima yüklenmekte sanki sosyal veba tehlikesi karşısında imiş gibi bir telaş izhar edilişi tartışmada kendini gösteriyor.

Bunun tipik örneklerinden biri uluslararası üne sahip, Türkiye’de sosyolojik düşünceye önemli katkıları olan, toplumun dinamiklerine sosyolojinin imkanlarını kullanarak daha nesnel ve tarihi-kültürel perspektiften bakmaya çalıştığı için dominant -ulusal/cı akademik çevrelerden tepki gören Åžerif Mardin’le yapılan konuÅŸmaya gösterilen tepkide ortaya çıktı. Olanca bilimsellik iddiasına raÄŸmen Mardin’in dini modernleÅŸme parantezine alan yaklaşım biçimine gizlediÄŸi ötekileÅŸtirici bakış açısı, Türkiye’deki elitlerin tutumunu eleÅŸtirirken ya da din olgusunu savunmasa bile nesnel olarak ortaya koyma/anlama çabasındayken bile ortaya çıkıyor. Åžerif Mardin’in Hürriyet’te yayınlanan söyleÅŸisi, Türkiye’nin Malezya olup olmayacağı (artık Ä°ran olmayacağı anlaşılıyor) tartışması üzerinde sürdürüledursun, “millilik ve mahallilik” üzerinden yaptığı Türkiye okumasına gizlendiÄŸi aÅŸağılayıcı bir elitist bakış açısının rafine örneklerinden birini sergileyiÅŸi atlandı.

Bu ülkenin din ve kültürel deÄŸerlerini “mahalli” olan, hayat tarzı ve dünya görüşü itibariyle bu deÄŸerlere baÄŸlı olanları da “kovuÄŸuna çekilmiÅŸ “(inine de diyebilirdi) olarak tanımlayan Mardin, seçkinler zümresinin yapıp ettiklerini ise “iyi niyetle giriÅŸilmiÅŸ modernleÅŸme” projesi olarak “milli olan” düzeyinde tanımlıyor. Bu ifadeler, emperyalizmi (sömürgeciliÄŸi), medeni batılıların bilim ve teknolojik güçleriyle karanlık içindeki barbar doÄŸuluları/Müslümanları/batı dışı toplumları medenileÅŸtirmek için yönetimleri altına almaları (iÅŸgal etmeleri) gerekçesiyle meÅŸrulaÅŸtıran söylemden farkı var mı? Sosyal bilimlere yaptığı liberal katkının etkisiyle tezleri bizzat çalışmalarının öznesi olan dini gruplar ve entellektüellerce tartışmasız kabul gören Åžerif Mardin’inin azınlık çoÄŸunluk tanımlaması çok daha müthiÅŸ: sayılar açısından azınlık çoÄŸunluk baÅŸka bir ÅŸey, moral açısından çoÄŸunluk baÅŸka bir ÅŸey. (…) Azınlıktaki elit bir grubun, memleketi modernleÅŸtirmek için “ÅŸunları ÅŸunları yapmak lazım” diye iyi niyetle düşündüğü bir ülke.(…) 1960’tan sonra insanlar yavaÅŸ yavaÅŸ o kovuklarından çıkmaya baÅŸladı. Bu gerçekle yüzleÅŸmek mecburiyetindeyiz. Kovuklarından çıkan insanların memleketinde ne yapılır? Onlarla nasıl baÅŸ edilir?

Ä°fadelerdeki elitist tekebbür bir yana asıl meseleyi ‘kovuklarından çıkan bu insanlarla nasıl baÅŸ edileceÄŸi’ ÅŸeklinde koyan bir bilim adamının eleÅŸtirdiÄŸi toplum mühendislerinden farkı ne olabilir? Dikkat edilecek olursa eleÅŸtiri toplum mühendisliÄŸinin modernleÅŸtirme yönündeki hedef ve muhtevasından çok üslup ve biçimine iliÅŸkin. Bütün mesele daha akıllı ve anlayışlı yöntemlerle kovuklarından çıkan kitlelerin mahalli yanlarını/deÄŸerlerini modernleÅŸtirmek/ehlilleÅŸtirmek ise muhafazakar siyasetçilere bu anlayışlı modeli jakobenlere tercih etmek düşüyor.

Bu durumda topluma, hiçbir medeniyet tecrübesi olmamış antropolojik bir bulgu malzemesi gibi yaklaÅŸan anlayışla toplum mühendisliÄŸi ile yöntem anlaÅŸmazlığının dışında bir farkı kalmıyor. Åžerif Mardin gibi bir otorite ismin tartışılması gereken hususu, Türkiye’nin Malezya olup olmayacağı üzerinden deÄŸil, bu ülkenin deÄŸerlerine ve sessiz çoÄŸunluÄŸa nasıl baktığı, ona ne düzeyde bir deÄŸer biçtiÄŸidir. Bir akademisyenin, azınlık ama moral açısından çoÄŸunluk/üstün olarak tanımladığı kadronun elinde adam edilmek istenen kitleleri ne yapmalı sorusuna verdiÄŸi cevaptan öte anlamlar taşıyor. Bu söyleÅŸi ile anayasa tartışmalarının muhtevası arasında (zihniyet açısından) doÄŸrudan bir iliÅŸkiyi görmezlikten gelemeyiz.

Anayasa tartışmalarında toplumsal mutabakat üzerinde deÄŸil de anayasal sorun haline getirilen din dersi ve başörtüsü üzerinden sürdürülerek alevlendirilmek istenmesi, kendilerini “azınlık ama ahlaken çoÄŸunluk” gören mütekebbir elitlerin dinle hesaplaÅŸmalarıdır.

Anayasa tartışmalarında Türk seçkinlerinin nerede durduÄŸu, batıcı çevrelerin nasıl tavır alacağı bilinmeyen bir durum deÄŸil. Burada meÅŸruiyet açısından ayrıcalıklı ve dokunulmaz ve de tartışılmaz dil geliÅŸtirerek çoÄŸunluÄŸun ( açıkca ifade edilmese de ahlaken azınlık ya da aÅŸağı görülen) taleplerini tartışmalı, adeta hukuk dışı bir konuma itmeleri bilinçli bir oyun… Anayasa taslağını yapanların bir türlü kendi gibi olamayışları, özür dilemeci tavırları sadece sembolik maddeleri savunamaz hale getirmiyor, bizzat dinin bu toplumun vicdanında, zihninde ve tarihindeki yerini tartışmaya açan hatta aÅŸağılayan bir dile dönüşüyor.

Bunun karşısında en azından bu ülkenin sahibi olarak inandığı gibi yaşamak, aşağılanmamak, eğitim görmek talebinde bulunan geniş kitleler, sivil toplum örgütleri, cemaatler ne yapıyor dersiniz? Korkunç bir sessizlik. Tüm taleplerini birkaç liberal aydın/ akademisyenin insafına teslim etmiş görüntüsü veriyorlar. Bu taleplerin sahibi aydınlar, bilim adamları, kanaat önderleri anayasa konusunda ne düşünüyorlar? Medyanın, akademik çevrelerin, bürokrasinin başörtüsü ve din dersleri üzerinden adeta dinle hesaplaşmaya giren aşağılayıcı tavırları karşısında sessiz çoğunluğun suskun/edilgen kalma lüksü var mı? Din dersinin kaldırılmasından çok kaldırılma gerekçesine bakar mısınız?

Taleplerini liberal söyleme emanet eden sessiz çoÄŸunluÄŸun dilsizliÄŸi kendisini ahlaken çoÄŸunluk gören kibir abidesi seçkinci zümreye tepeden bakma cesareti vermiyor mu? Dinin öğretilmesini savunamayanlar, bu ülkenin Müslümanlık’la iliÅŸkisini kuramayanlar bu ülkenin ne geçmiÅŸle ne de gelecekle iliÅŸkisini kurabilirler. Bu ülkeye Ä°slam’dan bağımsız bir gelecek tasavvur etmek mümkün deÄŸil çünkü.

Ýlgili YazýlarDüşünce, Siyaset

Editör emreakif on September 20, 2007

Yorumunuz

Ä°sminiz(gerekli)

Email Adresiniz(gerekli)

KiÅŸisel Blogunuz

Comments

Diðer Yazýlar

Bir Önceki Yazý: