Eleştirme hakkı

Henüz güven oyu almış bir hükümet ortada olmasa da AKP iktidarının hem içerde hem dışarıda olumlu bir hava estirmiş olmasını önemsiyorum. Türkiye’de yaşayan insanların gelecek umutlarının adeta tükenmesinin, geleceğini bu ülkenin imkanları ve potansiyeli ile kazanma beklentisinin yitirilmesinin varacağı nokta toplumsal çöküştür. En temel meselelerde bile ortak referans zeminini yitirmiş bir toplumun ileriye yönelik ortak atılım gerçekleştirmesinin mümkün olamayacağı açık. Türkiye derinden derine toplumsal çözülmeye, siyasal çatışmaya sürüklenen; gelecek umudunun, tarihi derinliği olan bir toplumdan çok konjonktürün bir araya getirdiği, hafızasız insanlar ülkesi görüntüsü sergiliyor.

Siyaseti elinde tutan egemen sınıfla taban arasındaki temel meselelere ilişkin referans uyuşmazlığı, siyaset erkinin ülkeyi yönetemez hale getiren, toplumsal çatışmayı körükleyen, toplumsallığın zayıflığı üzerine kurulu siyaset/etme anlayışı; Türkiye’yi toplumsal çözülmenin eşiğine getirmiştir. Ayrıca uluslararası gelişmeler açısından bakıldığında toplumsal dinamizme en fazla ihtiyacı olduğu bir dönemde tümüyle zayıf bırakılmış; gelişmeler karşısında bölge dışı yabancı unsur etkisizliğine benzer bir statükoya itilmiştir.

Tüm bu içten içe hissedilen, günlük hayatın bir parçası haline gelen kötümser gelişmelere karşın, toplumsal hafıza yitimine uğramış toplumlara özgü kültürel ve sosyal mozaikleşme belirgin bir hal aldı. Üstelik, tehlikeli biçimde siyasi taraflar-toplumsal kesimler arasındaki uçurum gittikçe açıldığı gibi adeta ortak tarihi deneyimi olmayan, medeniyet tasavvurundan yoksun yığınlara özgü hedefsizliğin sonucu çatışma gittikçe keskinleşme eğilim gösterdi. Daha da kötüsü bu referanssızlıktan doğan çatışmanın zayıflattığı toplumsal talep gücüne hükmeden iktidar biçimi sorgulanmaktan münezzeh (!) olarak gücünü korumasını bildi.

Bu noktada altı çizilmesi gereken husus şu: AKP’lilerin sergiledikleri olumlu uslüpla olumlanan siyaset çizgisi arasındaki nüans ortaya konmadan siyasi atmosferdeki yumuşamanın sorun çözücü mü yoksa sorun örtücü mü olduğunu netleştirmek mümkün değil. Türkiye’nin nerede yanlışa sürüklendiği konusunda yanlış yapanların da muzdarip olanların da olumladığı bir uslup kaygılarımızı artırmalı mı yoksa özlediğimiz toplumsal uzlaşının keyfini mi sürmeliyiz?

Henüz iktidarı devralmamış bir hükümet (bakanlar kurulu listesi şu satırların yazıldığı sırada açıklanıyordu) için çok erken bir eleştiri, önyargılı bir olumsuz tavır gibi algılanabilecek bu eleştirel yaklaşımın diri tutulmasının, negatif olmaktan çok pozitif bir işlevi olduğunu düşünüyorum.

Başbakana yakınlığını, başbakanla tanışıklığını ortaya seren yazarların, gazetecilerin pirim yaptığı bir dönemde, bir iki anı anlatarak ne kadar önemli insan olduğunu göstermek yerine iktidara ilişkin eleştiri ima eden yazılar yazmak genelde hoş karşılanmayacağı açıktır. Ancak, her yapılana peşin bir olumsuzluk yüklemekten çok bu memlekette siyasetin nasıl işlediği konusunda biraz kafa yoran, düşünen insanların sorumluluğu ile eleştirel dikkati diri tutabilenlerin en azından ahlaken kazanacakları ortada.

Bu eleştirel duruşu meşru ve gerekli kılan şey ise; ‘olumlanan siyaset’ dilinin şimdiden içselleştirmeye başlanmış olmasıdır. Yani temel sorunların üstüne gidilmeden, bu sorunlarla yüzleşmeden, sorunlara kendini taraf sayan kesimler arasında gerçek anlamda uzlaşma sağlanmadan sorunları yok sayan ama muzdariplerin taleplerini de geri çeken bir tarz-ı siyasetten herkes rahatsızlık duymalıdır. Ülkenin kısır siyaset uslübundan çok çektiği, ilkesiz ilişkilerle ayakta kalmaktan ibaret siyaset tarzının terk edilmesinin ne kadar gerekli olduğu ortada. Ancak kısır çekişmelerin verdiği zarar kadar gerçek sorunların konuşulamaması bizzat siyasetin sonunu getiren başka bir zaaftır.. İyimserliğin gerçek ve kalıcı olabilmesi için bazılarının rahatsız olması gerekmez mi?

Basınından iş çevrelerine kadar bu kadar farklı ağırlık merkezlerinin olumlu bir hava yansıtması doğrusu tedirgin edici geliyor. Bir tür sahte iyimserlik, yanılsama ile karşı karşıya olduğumuzu düşündürüyor. Hiç olmazsa bazılarının sergilediği bu sahte iyimserlik gösterisine bakarak, aramızdan birilerinin de tabiatta başka renklerin de olduğunu göstermesi gerekir.

Zira bu iktidarın devraldığı Türkiye uluslararası gelişmeler ve iç dengeler açısından olağanüstü bir dönemi taşımak üzere iş başı yapıyor. Ortadoğuda muhtemelen siyasi haritaların değişimiyle sonuçlanacak bir sıcak savaş ortamı kapıda bekliyor. Bu sanılanın aksine, Türkiye’yi en azından Yunanistan, İtalya kadar ilgilendirecek gelişmelere gebedir. Irak’a yapılacak bir operasyonun hedefi Irak olmaktan çok uzun vadede Türkiye’dir. Bunu doğru okumayan bir iktidar hata yapmaya mahkumdur.

Seçim sonuçları göstermiştir ki sistemin yeniden restarasyona gitmesi kaçınılmazdır. Siyaset anlayışları, toplum siyaset ilişkileri yeniden yapılanmanın eşiğinde görünmektedir. Böylesi önemli dönüşüm periyotlarında alkış tutanlardan çok eleştirel akla her şeyden önce siyasilerin ihtiyacı olacaktır.

En azından realpolitik adına yapılanları/yapılacakları içselleştirmemek için bizzat bizlerin ihtiyacı var. Bu içselleştirme sorununu zaman zaman ele alacağız.

lgili YazlarSiyaset

Editr emreakif on November 19, 2002

Yorumunuz

İsminiz(gerekli)

Email Adresiniz(gerekli)

Kişisel Blogunuz

Comments

Dier Yazlar