Dış bükey aynada muhafazakar aydın

Türkiye’de kültür hayatında Ä°slami kaygılarla yazıp çizen çevrelerin önemli ağırlıkları oldu. Her ne kadar merkez addedilen basında, ‘resmi yayın’ yapan çevrelerce hiçbir zaman muhatap alınmamış, yok sayılmış olsalar da… Bu durum hem edebiyat-düşünce ortamı, hem de daha mütevazi imkanlarla boy gösteren matbuat alemi için de geçerli. Bu tablo, en azından son on yılda, hem muhteva hem de güç iliÅŸkileri açısından deÄŸiÅŸti. Her ÅŸeyden önce Ä°slami kaygıları olanların, kaygıları ve iddiaları ile birlikte sahip oldukları imkanlar ve merkezle kurdukları iliÅŸki biçimi trajik bir deÄŸiÅŸime uÄŸradı.

İslamcıların entelektüel kapasiteleri, etkileri ve kendi içlerinde yaşadıkları dönüşümler/kırılmalar ayrı bir yazı konusu. Ancak bir şekilde hala kimliğini bu tanımlama ile ilişkilendiren kalemlerin dünya tasavvurları ile ürettikleri metinler arasındaki ilişkide gözden kaçan önemli bir ayrıntının aktüel hali anlamada hayli açıklayıcı ipuçları vereceğini düşünüyorum. Düşünce ve ifade özgürlüğü tam anlamıyla resmi ideolojinin kuşatması altında olduğu halde, İslami düşüncenin yerel bakıştan evrensel perspektife açılmaya başladığı dönemlerde dünyanın her bir köşesiyle, en küçük haberle bile ilgilenen müthiş bir açılım patlaması yaşanmıştı. Hatta milliyetçilikleri aşmak adına kendi toprağının realitelerini ihmal edecek derecede bir dışa açılım süreciydi.

Bu evrensel bakışın abartılı halinin kimi sakıncalarına raÄŸmen, bilinç inÅŸası anlamında önemli kazanımlar elde edildi. Åžimdilerde geriye dönük deÄŸerlendirme yaparken atlanan önemli hususlardan biri; Ä°slamcı entelijansiyanın dünya Müslümanlarına, mazlumlara, Ä°slami hareketlere yönelik ilgisinin düşünsel boyutundansa içerideki siyasi ÅŸartların dayatmasının daha belirleyici olduÄŸudur. Şöyle ki, yasal nedenlerden dolayı rahatça yazılamayan, dile getirilmeyen pek çok söylemin ve özlemin dünya Müslümanları üzerinden söylenmesinin bir çıkış yolu olarak deÄŸerlendirildiÄŸi söylenebilir. Türkiye ÅŸatlarında yazılamayanları Patagonya’daki bir oluÅŸum üzerinden dillendirmek, hem ideolojik kurguya uygundu hem de pratik bir çözümdü. Aslında dış dünyaya bu denli açık olmak, iç siyaset ve resmi ideoloji ile dolaylı hesaplaÅŸma, sorgulama biçimiydi.

Bugün Türkiye’de siyaset, düşünce ve ifade özgürlükleri, toplumsal dönüşüm açısından kıyaslanamayacak bir deÄŸiÅŸim yaÅŸandığı muhakkak. Artık önemli ölçüde siyasal muhafazakarlığı benimsemiÅŸ/evrilmiÅŸ Müslümanlık kaygıları olan medya organlarının, kalemlerin belli yoÄŸunlukta dışarıda olup bitenlere içerideki somut sorunlardan daha fazla ilgi gösterdiÄŸini gözlemleyebiliyoruz. Bu dışa açılma; bilginin küreselleÅŸmesinden ve genel olarak küreselleÅŸmeden doÄŸan pratik bir sonuç deÄŸil.

Söz konusu durum, Arap Baharı örneÄŸinde somutlaÅŸtırılabilir. İçeride alabildiÄŸine muhafazakarlaÅŸan kalemlerin OrtadoÄŸu’da, Arap Baharı sürecinde ‘yalın kılıç Ä°slamcı’ kesilmeleri, bu ayaklanmalardan ‘Ä°slam devrimi’ çıkarmaları; iki farklı dönemde, muhtevasında önemli farklılıklar taşıyan bir ilgiye iÅŸaret ediyor.

Türkiye’nin dünyaya kapalı olduÄŸu, pek çok alanda baskıcı uygulamaların yaÅŸandığı dönemdeki dışa dönük ilgi; hem yerel olanı aÅŸan bir yaklaşımı gösteriyordu, hem de sisteme yönelik eleÅŸtirel söylem bir imkan olarak geliÅŸtirilmiÅŸti. Bugün ise Ä°slam dünyasına yönelik gösterilen bu ilgi, içerideki siyasetle hesaplaÅŸmayı erteleyen, görmezden gelen bir kaymayla maluldür. Hatta Arap Baharı özelinde yaÅŸanan bu yoÄŸun ilgi, bir heyecan dalgası olarak anlaşılabilir olmakla beraber, bu devrimleri okuma biçimi olarak iç siyasete eklemlenen, mevcut politikaları olumlamak adına geliÅŸtirilen bir söyleme dönüşecektir.

Bu durum salt mevcut iktidarla muhafazakar medyanın kurduÄŸu iliÅŸkiyi olumlama parantezine alınarak açıklanması zor bir paradoksal haline iÅŸaret ediyor. Belki de zihinsel anlamda mevcut durumla yüzleÅŸmekten kaçarak burada unuttuÄŸu, yüzleÅŸmek istemediÄŸi özlemlerini Arap Baharı üzerinden inÅŸa edecek ve kendine ayna tutacak bir yapıyı görmek istemeyecektir. Paradoksal görünen bu durum kendi içinde ilginç bir tutarlılık sergiliyor. Türkiye’ye dair sorgulama yapma gereÄŸi duymadan, yüzleÅŸmekten kaçındığı iddialarını Arap Baharında icat edilen Ä°slami devrimlerine sipariÅŸ vermiÅŸ görünüyor.

Türkiye’den hatırlamak istemediÄŸi ve gelinen siyasal durumdan pek de mutlu olduÄŸu yapıya, yaÅŸanan toplumsal ve siyasal dönüşümle terk edilenleri hatırlatacak bir devrim görüntüsüne neden ihtiyaç duyulduÄŸu sorulabilir. Temel açmazı çözen formül de burada yatmaktadır. Arap devrimlerinin ilham kaynağı olmak…

Türkiye’de yaÅŸanan dönüşümle hesaplaÅŸmadan modern, ılımlı, küresel kapitalizmle uyumlu bir modeli ihraç etmenin ve bunun sonuçlarını görmenin dayanılmaz hazzını yaÅŸamak… Muhafazakar entelijansiyanın halet-i ruhiyesi bununla açıklanabilir. Buna ‘tarihi derinlik’ sosu ve ‘neo-Osmanlı’ perspektifi eklediÄŸinizde entelektüel iÅŸtahınız daha da kabaracaktır.

Ýlgili YazýlarDünya, Düşünce, Siyaset

Editör emreakif on February 21, 2013

Yorumunuz

Ä°sminiz(gerekli)

Email Adresiniz(gerekli)

KiÅŸisel Blogunuz

Comments

Diðer Yazýlar

Daha Yeni Yazýlar:
Bir Önceki Yazý: