Devlet aklı ne işe yarar?

Devlet aklı dediğimiz siyaset tarzının tezahürleri nelerdir? Yahut devlet dediğimiz aygıt nasıl davrandığında bunun devlet aklının bir sonucu olduğuna kanaat getiririz? Eğer devlet aklı dediğimiz bir ortak tavır varsa buna kim karar verir ve nasıl oluşur?

Devlete dair bir başka ezber de devlet geleneği ve devlette süreklilik… Devlette tecrübe ve birikimi devlet aklına dönüştüren bir mekanizma var mı gerçekten, varsa nasıl işliyor? Devlet geleneği ve tarihte kurduğumuz devlet sayısını her fırsatta tekrarlamaktan haz duyan bizler için sorgulanması gereken bir ortak kanaattir devlet aklı. Devlet refleksinin akla dönüşebilmesi için farklı bileşenlerin zaman içinde oluşması, damıtılması gerekiyor. Şekil şartları itibariyle var olduğunu düşündüren devlet aklı, ekseriyetle de nasıl tahakkuk ettiğinin sırrına vakıf olmakta acze düştüğümüz acemilikler, zaaflarla malüldür.
Yaşadığımız gece yarısı darbe girişiminden sonra daha doğrusu ayrışmanın darbeyle, kanla noktalanması nedeniyle pek çok taraf her şeyi yeniden düşünüp değerlendirmek zorunda. Her şeyden önce geçmişiyle yüzleşmeden hiçbir şey olmamış gibi pozisyon almanın hiç anlamı yoktur. Öncelikle muhafazakar kesim, kendini İslami hassasiyetlerle tanımlayan cemaat, grup, kişiler darbecilerle ilişki biçimlerinden önce değer hükümlerini gözden geçirmek zorundalar.

Asıl durum değerlendirmesi yapması gereken de bu ülkenin geleceği, içinden geçtiği süreç nedeniyle her kesimden insanımızı ilgilendirdiği için devlet denilen mekanizmadır. Olup bitenlerden devlet aklı dediğimiz müphem varlığın nerede, ne şekilde tezahür ettiğini merak edenler, ister istemez eğer varsa tüm bunlar neden yaşandı sorusunu sormakta haksız değiller.

Devlet aklını uzun soluklu stratejik bir bakış açısından ziyade taktiksel politikalara indirgeyeli çok oldu. Yer yer kurmay aklı da denilen uzun soluklu stratejiler üretmekten çok dar alanda taktik hesaplarla oyalanan bir tutum sergilenir; en azından bazı uygulamaların sonuçları böyle düşünmemizi gerektiriyor.

Özellikle 12 Eylül darbesinden sonra, Soğuk Savaş döneminin şartları içinde Türkiye’de yeşermeye başlayan “radikal İslamcılık” tehlikesine (!) karşı daha uyumlu/uysal devletle barışık akımların öne çıkarılması kimilerince devlet aklının devreye girmesiydi. Bu siyasetin kısa vadede devletin, sistemin işine yaradığı söylenebilir. Ancak devlet hiçbir zaman kendi içindeki bir güç odağını (ideolojisi, gücü ne olursa olsun) başka bir ülkenin denetimine devredemez. Ya da küresel güç adına onun politikalarını uygulayacak biçimde sahaya sürülmesine, bu misyona önayak olamaz.

Türkiye’deki devlet aklının felce uğradığı “bin yıl sürecek” denilen postmodern darbe döneminde halkın değerlerine adeta savaş ilan edilirken halkın ordu ile arasının açılacağı, büyük halk kesimlerinin dışlanacağı uygulamalar devlet aklı adına devreye kondu. İşte tam bu süreçte içerde uzun zamandır işbirliği yaptığı, ölesiye devlete razı bir yapılanmanın, bir cemaatin liderini elden kaçırdı.

Bu süreçte devlet mekanizması kullanışlı bulduğu, belli akımların önünü kesmede bu yapılanma karşısında iki büyük hata yaptı. İlki cemaatin bir dış gücün yedeğinde küresel bir aktör olmasına göz yumdu, hatta yardımcı oldu. Böylece etkinlik alanını yerelden küresel ölçeğe genişletirken aslında bu imkanı sağlayan küresel güçlerin de etki alanına giriyor demektir. Devletin izni ile Amerika’nın ve “beyaz adam” adına keşif kolu gibi işlev görecek bir projenin ihalesine talip olunması peşinen yerli özelliklerini yitirmesi anlamına gelecekti.

Devlet aklının pratik pragmatizmle malül olduğunun en büyük göstergesi de küresel güçlerin keşif kolu gibi kullanılmaya izin verilen yapının liderliğinin yabancı bir ülkeye yerleşmesine izin verilmesidir. Dünya görüşü, ideolojisi, inancı ne olursa olsun bir yapının lider kadrosunun müttefik bile olsa başka bir ülkenin denetimi altına girmesi her şeyden evvel güvenlik zafiyetidir. Hele hele bu liderlik küresel çapta operasyonlar yapmak için önü açılan ve küresel bir yapıya dönüşen bir cemaati ise…

Sonuçta Amerika’da bir tür rehin tutulan bir yapının her tür operasyona açık olması şaşılası bir durum olamaz. Her felaketin ardında Amerikan parmağı arayanlar F. Gülen’in göstere göstere Amerika’ya rehin verilmesini nasıl açıklayacaklar? Bir hareket mevcut sistemle ne kadar zıt olursa olsun yerli olduğu sürece devletin bir şekilde onunla anlaşma, uzlaşma, hatta ortak noktada buluşma ihtimali vardır. Ama ne kadar yerli, milli iddialarda bulunursa bulunsun bir hareket dış bağlantılı ise onun toplum nezdinde hiçbir meşruiyeti kalmaz.

Yaşanılan süreçte başından beri tanık olduğumuz şey; devletle iş tutan bir yapının nasıl devletin elinden başka merkezlerin çekim alnına daha sonra da onun etkisine girdiği ve devletle çatışma noktasına gelişinin trajik öyküsüdür. Fikri, ideolojik, dini muhtevasından ayrı olarak bir dini iddialı yapının sistemle kurduğu ya da sistemin yönetmekte aciz kaldığı bir örgütün geldiği son durum silahlı bir darbe yapmayı göze alacak güce gelmesidir. Bu sonucu hasıl eden politikalarda devlet aklı var mıdır, yahut hangi aşamada devreye girmiştir? Düşünmeye değmez mi?

lgili YazlarDüşünce

Editr emreakif on July 24, 2016

Etiket: , ,

Yorumunuz

İsminiz(gerekli)

Email Adresiniz(gerekli)

Kişisel Blogunuz

Comments

Dier Yazlar

Daha Yeni Yazlar:
Bir Önceki Yaz: