ABD’nin müdahale kapasitesi

Suriye’yi vuran Amerika ÅŸimdi de Kuzey Kore’yi hizaya getirmeye çalışıyor.

Amerika’nın askeri gücü göz önüne alındığında tek tek tehdit edemeyeceÄŸi ülke yok gibi. Bu gücünü kullanarak pek çok ülkeyi dize getirebilir.
Küresel güç olarak ABD’nin herhangi bir devlete karşı güç gösterisinde bulunması ile kriz yönetme kapasitesi aynı ÅŸeyler deÄŸil. Güç kullanarak krizi çözme adına kalıcı kriz çıkarttığını da unutmamalı… Mesela Körfez krizi ve sonrası Irak’ın iÅŸgaliyle Amerika’yı ciddiye almayan potansiyel uyumsuz liderlere gözdağı verilmiÅŸ oldu. Saddam’ın, Kaddafi’nin cezalandırılma ÅŸekli aynı zamanda sisteme kafa tutacaklara birer mesajdı…

Küresel dengeleri tehdit etmedikçe yerel çatışma ve anlaşmazlıklar Amerika için tehdit algısının dışında kalabilir. Çatışma bölgelerinin jeopolitik ya da jeostratejik önemi varsa müdahale öncelikli olur. Silahlı müdahalenin krizi çözmek adına bir yöntem olarak meşrulaştırılır. .

Ancak Obama döneminde bu açıdan Amerikan gücünün sınırlarını gösteren, edilgenleştiği özellikle Ortadoğu/Filistin konusundaki sorunlara mümkün olduğunca doğrudan karışmama gibi bir strateji izlendiği söylenebilir.

Bu nedenle Suriye konusunda neden sessiz kaldığı yönündeki eleÅŸtirilerin cevabı burada aranmalıdır. Dünyadaki haksızlıkların sorumlusu görülen Amerika’dan adalet ve özgürlük bahÅŸetmesini beklemenin çeliÅŸkisidir bu durum.

Arap Baharı sonrası ortaya çıkan manzaraya bakıldığında aynı anda birden fazla krizin ortaya çıktığı görülür. Jeostartejik ve jeoekonomik deÄŸeri oranında Amerika’nın ilgi gösterdiÄŸi bu kriz alanları içinde Suriye’nin ABD’nin öncelikli ilgi alanlarından biri olmadığı görülür. Obama yönetimi önce cesaretlendirdiÄŸi Suriye ayaklanmasını daha sonra kendi başına bırakacaktı. İç savaÅŸ, bölge içi dinamiklerle çözülemediÄŸi için bugüne gelecekti.

Amerika’nın Suriye’de neden bu kadar pasif kaldığı sorusuna iki yönden bakmak gerekir. Ä°lki Suriye’nin geleceÄŸi ve Ä°srail iliÅŸkileri. Ä°kincisi ise belki de en önemlisi Amerika’nın varsayılan güç kapasitesinin böylesi bir müdahale kapasitesinin olup olmadığı ile alakalıdır. Askeri müdahalelerin liberal müdahalecilikle meÅŸrulaÅŸtırıldığı Libya örneÄŸinde de olduÄŸu gibi, öne çıkarttığı partnerleri ile operasyon yaptı. Daha önceleri Libya’ya doÄŸrudan saldırmaktan çekinmeyen Amerika’nın böylesi bir ortamda savaşın maliyetini NATO üyesi ülkelerle paylaşıp ittifak içinde sorunlu duran Fransa’yı öne çıkarması tesadüf deÄŸildi… Tabii, hala siyasal istikrarsızlık devam etse de askeri müdahalenin ardından yapılan ilk anlaÅŸmalar çok ÅŸey açıklıyordu. Fransa ve Ä°talya kargaÅŸa ortamında Libya ile enerji anlaÅŸmaları imzalayarak masraflarını çıkarmayı garanti ettiler.

Bir baÅŸka kriz alanı olarak Suriye’nin kendi başına bırakılması ise stratejik ve ekonomik ağırlığı göz önüne alındığında daha netlik kazanır. İç savaşın çökerttiÄŸi Suriye’nin askeri olarak Ä°srail’i tehdit edemeyecek duruma gelmesi küçük deÄŸil önemli bir ayrıntı. Bahreyn’deki ayaklanmalar anında bastırılırken Yemen veya Suriye’ye ilgisiz kalınması jeostratejik ve jeoekonomik faktörlerden bağımsız olmasa gerek…

Tam bu noktada asıl sorun görmezlikten geliniyor: Amerika’nın aynı anda dört beÅŸ kriz bölgesine müdahale etme kapasitesi var mıdır? Muhtemelen Obama dönemi için bu sorunun cevabı OrtadoÄŸu özelde Suriye stratejisini belirleyen ana etkenlerden biridir.

Nitekim OrtadoÄŸu meselelerine mümkün olduÄŸunca uzak durmayı yeÄŸleyen Amerika’nın özellikle GüneydoÄŸu Asya’da yeni ittifaklar peÅŸinde olması ve bu ÅŸekilde Çin’i askeri ve ekonomik anlamda kuÅŸatma stratejisinin gerekçeleri hala geçerli

Mevcut kapasitesini belli öncelikli alanlara teksif ederek, ‘küresel tehdit unsurları’nı karşılayacak önlemler almayı tercih edecektir. Bu açıdan bakıldığında Suriye’deki iç savaşın küresel çıkarlarını tehdit kapasitesi ile mesela Kuzey Kore’ninki eÅŸit olmadığı aÅŸikar. Buna karşılık retorik düzeyinde sahiplenmiÅŸ göründüğü insan hakları sorunları ya da cesaretlendirdiÄŸi muhalefetin akıbetini fazlaca önemsememesinin nedeni açıklık kazanıyor. . Hatta Esad’ın sistem dışı söylemine raÄŸmen sekülerliÄŸinden içten içe memnundu. Oysa Amerika’nın geleceÄŸe dair çok daha stratejik kaygıları vardı ve Çin’in kuÅŸatılması daha öncelikli idi. Bu da, Suriye’de kan akarken ABD’nin GüneydoÄŸu Asya’da yeni hamlelere giriÅŸmesini anlamayanların unuttukları husus…

Åžimdilerde Kuzey Kore’nin meydan okuyucu çıkışlarına sert tepki gösteren Tump’ın bunun devamını getirip getirmeyeceÄŸi merak konusu. Suriye’ye saldırı emrinin Çin devlet baÅŸkanını ağırladığı sırada verilmesi de bu anlamda hayli manidar. Bu çerçevede Suriye müdahalesinin devamının olup olmayacağına dair bir akıl yürütülebilir. Amerika’nın Suriye krizine bu saatten sonra ağırlığını koyması demek aynı anda iki krizle baÅŸ etmeye çalışması demektir. Zira hala aynı sorunun geçerli olduÄŸunu varsayabiliriz: Amerika’nın aynı anda bir kaç küresel kriz alanına müdahil olma kapasitesi var mı? EÄŸer birini tercih edecekse nükleer kapasiteye sahip Kuzey Kore’nin daha küresel tehdit olarak algılandığı kesin.

Belki bu krizleri yeni partnerlerle yürütmek isteyecektir. Rusya bir Fransa deÄŸil ama küresel bir rakip ne de olsa. Her halükarda Çin’in meydan okumasına karşı Rusya ile belli ölçüde iÅŸ tutma ihtimali her zaman var.

Ýlgili YazýlarDüşünce

Editör emreakif on April 13, 2017

Etiket: , ,

Yorumunuz

Ä°sminiz(gerekli)

Email Adresiniz(gerekli)

KiÅŸisel Blogunuz

Comments

Diðer Yazýlar

Daha Yeni Yazýlar: