ABD ve aptallaş/tırma cesareti?

Önümüzdeki günler stratejik analizlere ihtiyaç duyulan gelişmelere gebe. Ancak, ne bütüncül perspektiften yoksun strateji uzmanlarının cılız çözümlemeleri ne de bizzat stratejinin önemli insanlık durumunun içine itildiği durumu görmemizi engellememeli. Tüm insanlığı aptal yerine koyan bir duruma dikkat çekmeyi daha anlamlı buluyorum.

Medya ile siyasi söylemin bu denli iç içe geçtiği, birbirini beslediği dönem zor bulunur. Medyanın dili siyasetin dili haline geldi handiyse. Medya politikacıların popülist dilinden beslenmekte uzun süredir. Dünya sistemi siyaset ve medya egemenliği ile ayakta tutulabiliyor. Medya, ister kolonyal ister global özellikte olsun son 200 yıldır dünya sisteminin egemenliğini taşıyacak, geniş kitlelere benimsetecek, pekiştirecek araçlar (media) haline geldi.

Medyanın yaygınlık kazanması, kitlelere ulaÅŸmasını girdiÄŸi iktidar iliÅŸkileri kadar, baÅŸka bir yazımda belirttiÄŸim türden bir aptallaÅŸma cesaretine borçludur. Ãœnlü Fransız medya giriÅŸimcisi M. Millaud’nun bundan yaklaşık 150 yıl önce söyleyiÅŸi ile, “Aptal olma cesaretine sahip olma gereÄŸi”ni kavramış yayıncılar bu aracı/lık görevini üslenerek büyüdüler. Gazete ile baÅŸlayan bu aptallaÅŸ/tır/ma ameliyesi en olmayacak siyasetleri geniÅŸ kitlelere ulaÅŸtırma ve benimsetmede, “insan aptallığının gereklerine mükemmelen uyumu” üzerine kurulu bir sistem inÅŸa etti. Kurulu bu medya sistemine bakarak siyaset sistemi hakkında fikir yürütebiliriz rahatça.

Anahtar bir kavram olarak aptallaşma cesaretini aptallaştırma cesareti olarak da okuyabiliriz. Hafızasızlığın, tarihsizliğin, insanlık durumuna ilişkin geçerli hiçbir ilkenin esas alınmadığı bir aptallaşma ve aptallaştırma operasyonu söz konusu.

Tam bu noktada Amerika’nın retorikçi siyaset dilini deÅŸifre etmemiz gerekiyor. EÄŸer, 11 Eylül 2001 milat olarak kabul edilecekse, bu tarihten itibaren ABD’nin gelecekteki operasyonlarını meÅŸrulaÅŸtırmak için geliÅŸtirdiÄŸi ‘dil’le, medyanın kullanımı, dili ve imgelem düzeyinde kullandığı araçlar görülmedik biçimde örtüşüyor. Bu örtüşme salt ekonomik, stratejik çıkar iliÅŸkisiyle açıklanamaz. Ä°kisi arasındaki insicamın doÄŸallığında, Amerika gibi medeniyet perspektifi bakımından gelmiÅŸ geçmiÅŸ en malül hegomonik güçle, medya gibi aptallaÅŸtırıcı gücün zaman, amaç ve araç bakımından örtüşmesine tanık oluyoruz.

BaÅŸkan Bush’un Haçlı seferinden bahsetmesi bir dil sürçmesi deÄŸildi; ancak, medeniyet ve tarif perspektif açısından naif bir dünya gücünün lideri tarafından zaafiyetin telafisi için baÅŸvurulmuÅŸ meÅŸrulaÅŸtırıcı argümana dönüştü. Aynı konumda Avrupalı bir lider olsa idi, duyguları açısından haçlı seferi söylemine daha yakın olmasına raÄŸmen bu sözü muhtemelen sarf etmeyecekti. Çünkü sahip olduÄŸu tarih bilinci ve siyasi tecrübe bu sözün neye tekabül ettiÄŸini kavramasına yetecek düzeyde olacaktı.

Bush’un, gerek uzun ve sabır isteyen bir savaÅŸ ilan ettiÄŸi (belirsiz) düşmanlarını tarif ederken, gerek binlerce sivilin canına mal olan olayın oluÅŸ biçimi ve faillerine iliÅŸkin söylenenlere bakarak; baÅŸta ABD vatandaÅŸları olmak üzere tüm insanlığı aptal yerine koyduklarını düşünmeden edemiyorum. Gölgelerin gücü adına birilerini kurban etme operasyonu medya ve buna bağımlı entellektüeller açısında bir aptallaÅŸma cesareti göstergesi sayılmalıdır. Aynı zamanda, ABD yönetiminin uyguladığı siyaset biçimi açısından da bir aptallaÅŸtırma operasyonu olarak okumamız mümkün.

ABD tarafından yürütülen kampanyaya karşı Türk basınından/medyasından uluslar arası televizyon kanallarına kadar benimsenen yayın politikasının ortak yanı, tüm insanlığı aptallaştırıcı, evrensel ilke ve değerleri tepen, teke tek kendi varlığını bile tehdit edecek bir sürecin alkışlanmasıyla özetlenebilir.

Bir tür akıl tutulması ile karşı karşıyayız.

Terörü yok etmeye yönelik askeri operasyonun çapı bir yana, Bush’un, terörist dediÄŸi kültürlerin hayat tarzlarını bile suç hanesine eklediÄŸi; bizzat terörün nedeni olan krallıkların, despotik yönetimlerin korunmasından dem vurması ya gerçekten aptallaÅŸmayı ya da aptallaÅŸtırmayı göze alan bir akıl tutulması ile karşı karşıya olduÄŸumuzu gösteriyor.

Stratejik çıkarların gereÄŸi ne Afganistan-Pakistan-Hind Okyanusu enerji hattını tutma gerekliliÄŸi, dünya gücü olarak yükselen Rusya, Çin, Hindistan üçgenine yerleÅŸme hesabı, Pakistan’ın nükleer gücünü bu arada devre dışı bırakma, ne de ekonomik nedenler insanlığın aptallaÅŸtırılmasından daha kötü olabilir.

Ýlgili YazýlarDünya, Siyaset

Editör emreakif on September 25, 2001

Yorumunuz

Ä°sminiz(gerekli)

Email Adresiniz(gerekli)

KiÅŸisel Blogunuz

Comments

Diðer Yazýlar